5 Mart 2024 Salı

Dinsel Ve Dünsel İktidarsızlık



Herkes mutlaka bir yaradana ya da bir şeye inanıyor. İnanmayanlar konumun dışında. Belki de en içindedir ama şimdi o civarı boylamak istemiyorum. İnanmayanlar benim nazarımda inananlardan bir nebze daha üstün. En azından hal ve tavırlarını inanmadığı kadarıyla ölçüyorum. Diyorum "yahu adam zaten tanrı tanımaz ne yapsa yeridir, onu bağlayacak bir bağı bir ağı yok". Ama ben bir yaratıcıya inanıyorum diyen var ya işte konumun baş sanığı olan o zahirde takvalı batında münafık, ben işte onlardan rahatsız oluyorum. Midem bulanıyor, kafam dolanıyor, ben hemencecik fark ediyorum anlıyorum da niyetlerini ama anlamayanlar, arkasına saf tutan saflar, bazen de her şeyin farkında olup menfaati uğruna bebeklik zıbınını bile secde ettirecek dünyalıklar habire peşinden koşuyor. Koşsun bana ne ,alan razı veren razı diyeceğim alanın da verenin de gözü aç. Hiçbir konuda hiçbir şekilde kısas kabul etmeyen "Rabbena hep bana" düsturuyla nefes alanlar dur durak bilmiyor. Onların doymayan gözleri, mideleri ve nefisleri nefesimizi kesecek yakında korkuyorum. Bize dünü unutturmaya çalışıyorlar türlü hile ve desiseyle. Unutursak daha rahat geçerler ırzımıza. Irkımızın ırzı mırzı kalmadı. Arzu ve şehvetten mamul bir türe döndük. Hayvanlıktan çıkamadığımız gibi hayvan ırkına da bayağı kafa göz girer olduk. Onlarında ırkına, ırzına etmediğimiz kalmadı. Hülasa anlatmak istediğim mevzu kısaca şöyleydi lakin ben sahtekar olduğum için lafı bile dolandırıyorum :) Milletçe iktidarsızız. Dünsel iktidarsız olmak beynimizi yormadığı için dün, evvelsi yılı hatta demin az önceyi bile unutmaya zaten hazırız. Bize ne birileri ölüyor, birileri donuyor, kapıda kalmış, başına silah dayanmış, bize değmesinler de aman. Olabildiğince kapatalım gözlerimizi, kulaklarımıza kalın tıkaçlar tıkalım olur da vicdanımızı sızlatacak bir şey duyarız. Maazallah huzurumuz kaçar. Bir de dinsel iktidarsızlığımız var ki onu nasıl anlatsam bilemedim. Din aslında neyi belledin ise o sana dindir. Dinde olmayan değil dinin içinde olan dini he şeye her yere alet eden yüzyıllardır da maskesini bal gibi yutturanlar dinsel iktidarsızlardır.

Yine de umuyorum ki bir gün dünya barışı sağlanmış , dünya insanları el ele kardeşçe dostça ve hoşça yaşar. Beş kuruş vermeden yaşadığı toprağa incinmesin diye omuzlarına basarak yürür. Eşitlik ve adalet herkes için aynı işler. Kimse kapısını kilitlemeden rahatça uyur. İnşaallah.
Öyleyse hoş kalın, hoş bırakın, hoş bir seda salın dünyanın hafızasına...






🙈🙉🙊🙈𝄞

(Fotoğraflar bana aittir, kendi objektifimden güzelliklerle gözünüz şenlensin istedim)Bipnot: Yazılarımı izinsiz almayınız, her hakkı bana saklıdır)



31 Ağustos 2023 Perşembe

Galerimden bulduğum bir filmin kalıntıları... İzlemediysen okuma lütfen!


 Bugün Google fotoğraf galerimde gördüm. SS almışım sonra izlerim diye. Ama izlememişim fragmanına bakınca anladım. Sair zaman yolculuğu filmlerinden aslında pek bir farkı yok lakin ince nüansları var. Filmin başında patlamalı silahlı tüfengli bir film diye düşünürken birden bara gelen o yabancının hikayesinde yol almaya başladım. Hikaye evrildikçe zaman gevredi bir ileri iki geri derken anlattığı karakterlerin hepsinin kendisi olması hayli ilginçleştirdi akışı. Daha önce izlemiş olsaydım bazı kısımları absürt deli saçması gelebilirmiş bugünkü zamanda çok ta sarsmadı. Olabilir hatta oluyordur da. Şimdiki aklımla algımla olduğum yerde olmadığım sanısına varabiliyorum kimi zaman. Kimi zaman da olduğum insan olmadığıma bir seyyah gibi gezdiğime inanıyorum. Belki de bu size deli saçması gelebilir ama şöyle kendini uzaktan bir gözle izleyince etrafında olan biteni de sen yaratıyormuşsun algısı çok yüksek. İzlemeyenler için bayağı spoiler verdim farkındayım. İzlenmeli mutlaka. Filme puanım 6.5. Aynısından üç aşağı beş yukarı bir çok film izledim. Ama verdiği mesajı kanaat notu olarak düşününce evet gayet güzel ve hakiki. filmin tekrar eden cümleleri" bekleyenlerin başına güzel şeyler gelir derler" Ama sadece acelesi olanlar geride bir şey bırakır" ilkini anladık sabırdan bahsediyor ikincisinin meali ne efendiler? Neyse filmden iyicene soğutmadan bitireyim. Bende farklı ufuklar açtığı kesin. Siz ne düşünürsünüz bilemem. Ha bu arada son bir kelam edeyim kader mutlaktır evet ama kader gayrete de  aşıktır vesselam... 

29 Ağustos 2022 Pazartesi

  CENNET SENİN İÇİNDE UZAKTA ARAMA

  Kaçımız şu hayatta kendimiz gibi davranıyoruz? İçimizden ne geliyorsa hiç kimseden çekinmeden ortaya öylece salabiliyoruz? Yalnızken hunharca güldüğümüz o olaya birileri varken sadece tebessüm edenler biziz işte. Karşımıza geçmiş insanın birileri yüksekten atıp tutarken inanmış gibi yapıp ortamın efendisi olmasına izin veren de biziz. Oysa sıkıntıdan patlamışız ve her kelimesinde "yalancı diye bağıran o ses sana neden hala onu dinlediğini haykırıyor. Ama biz duymazdan geliriz onu. İşimize gelmez çünkü. Menfaatimiz ağır basar içimizde ki o sesten. Hem doğruların kovulduğu bir köy var orayı da pek sevmeyiz. Sevmediğimiz birçok ortamda sırf laf olsun diye bulunduğumuz o zaman dilimi şahitlik eder bize onu boşuna harcadığımız için. Ama mühim mi be, zaman çok mühim işler için de bir gün harcarız elbet. Ömrümüz uzundur hani. Zaman da sonsuzdur. Pekala zaman sonsuzdur da sana bana da  mı sonsuz? Kısacık bir konaklamadayız aslında. Son zamanlarda gencecik insanların öldüğünü duyuyoruz hep. Ölüm onlara var da bize yok mu? Tek bir ömrümüz varken boş ve anlamsız arayışlarda ve koşuşturmalardayız. Bu dünyaya tek geldik ve tek gideceğiz. Bildiğimiz bir cümle. Evet ama unuttuğumuz bir şey var, hesap ta tek kişilik. Uydum kalabalığa uydum modaya uydum kocama karıma nolur bir af diye bir bahanen geçmez orada. Senin iraden neredeydi tatilde mi? diye sorarlar. menfaate gelince kimseyi dinlemeyiz ama iş esas göreve gelince laftan gemiler yüzer dilimizde. yani birinin yanlışını da neme lazım diyerek örtbas eder görmezden geliriz. Aman başıma iş açılmasın, hem belki bana kızar darılır ilişkimizi bitirir diye susarız. Gerçi işe önce kendimizden başlamak lazım. Şimdiye dek sormadıysak bugünden ibaren soralım. Ben kimim, benim esas düşünce yapım ne, gerçekte inandığım ne, kendimi olduğum gibi kabul ettim mi, bana göre yanlış ve doğrular aslında benim yanlış ve doğrularım mı,  bu dünyaya niçin geldim, asıl amacım ne, esas doğru ve yanlışlar neler... Sorularımız gittikçe artacak. Ve her soruya gebe sorular çıkacak. Cevapları yavaş yavaş alırken bir aydınlanma gelecek. Şimdi dersen ki durduk yere kendime bunları neden sorayım? Neden sormayasın? Tek bir gerçek var o da ölüm. Ama bitiş değil dönüşüm, yer değiştirme yeniden oluşum. Yeterince hazırsak korkmayız ki. Ölmeden önce nefsi öldürmüşsek bize terfi gibi gelir tatil gibi gelir. Hırslardan, kıskançlıktan, nefretten, öfkeden, hepbenci'likten, maddeye tapmaktan hicret etmişsek biz cenneti içimizde yaşarız zaten. Yani cennet uzak değil, cehennemde. Ne kendimizin cehennemi olalım ne başkasının. Herkes kendi göreviyle sınavıyla hemhal. Biz de öyleyiz olmalıyız. Şu dünyada her birimiz birbirimizin aynası. Bende ne varsa sende de o var. Ne senin kusurun bana ırak ne benim ki sana. Kuluz, eksiğiz ve aciziz. Bizi kurtaracak olanlarsa heybemize koyduğumuz iyilik, kendimize kattığımız güzel ahlak ve beş para vermeden  sahip olduğumuz  sevgiyi bol bol dağıtmak. Dağıtalım sevgimizi, dua edelim dünyamız için, içimizde ki pamuk ipliğine bağlı insanlığımızın sağlamlaşması için, bundan böyle komşumuz için dostumuz arkadaşımız için dua edelim, nefsimizin şerrinden bitmek bilmeyen isteklerinden Yaradan'a sığınalım. Gözyaşı dökelim hatalarımız için, bozulan iklimlerimiz ,için, şiddete uğrayan insan, hayvan bitkiler ve doğamız için,   gün geçtikçe zehirlenen suyumuz için, bol olan yiyeceğe el süremediğimiz, için, bereketin geri gelmesi için. Sevginin, anlayışın, saygının, huzurun tekrar bize dönmesi için el açıp yalvaralım bugün. İsteyelim Gani olan Allah'ımızdan. İstenmeye en çok layık olandan. Bize hazinesinden bol bol akıtsın. İlim akıtsın, şuur akıtsın, merhamet akıtsın, vicdan ve bereket akıtsın evlerimize, kalplerimize beynimize ve her hücremize.  AMİN,AMİN,AMİN....


                                        Cahide Efsun S


7 Kasım 2021 Pazar

Prison Break dizisi hakkında bilmedikleriniz

 Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine başladım izlemeye. Gayet güzel kurgulanmış, macera dolu sürükleyici bir dizi. Ana karakter olan, çok kızgınken bile gözlerinden gülen, oldukça merhametli, ultra zeki Michael'e hayran kaldım. Bölümler 40 küsür dakika, nasıl bitiyor insan anlamıyor. Her bölümde ayrı bir gerginlik yaşıyor insan. Hapishanden ha kurtuldu ha kurtulacak derken başka bir belanın ortasında buluyorsun kahramanları. Her ülkeden insanın olması ayrı bir renk katmış diziye. Türk karakter (Erol  .... soyadını hatırlayamadım) de var, her ne kadar Türk'e benzemeyip Türkçe konuşmasada biz Türkleri sevindirdi. Michael'in her koşulda bir b, c, d, e.... planının olması apayrı bir konu. İlk bölümlerde vücudunda ki dövmelerin hapishanenin planı olduğunu izleyenler bilir ama 5. sezonun final bölümünde ki o sahne yok mu? Filme olan hayranlığımı birden eksilere düşürdü. Şimdi dizinin çekildiği tarihe bakınca(2005) çok görmemem gerektiğini düşünsem de yok bu fazla. (bu arada izlemeyenler için aşırı spoiler içerir) Şimdi aklıma takılan yerler başlıca şöyle:

1) Delil olarak saklanan kanın yedi yıl denizin dibinde bozulmadan saklanması(şimdi inkar etmeyeyim bir yerinde bozulmuş kan dendi :)) 

2)Koldan kola serum nakli yapılıyor mu? Sara Michael'a kan pompaladı.

3)Dizi de ölenler tekrar diriliyor Allah'ın mucizesi. (Gerçi bizde de Kurtlar Vadisinde ölümsüzlük vardı ama biz mübalağanın nirvanasında dizilerle ünlüyüz, biz müstesna :)  

4) En vurucu yeri geliyor hazır olun. Michael'in avucunun içindeki yüz dövmesi birden hooop dışına aksediyor ve Poseidon'un gizli yerine onun yüzünü okutarak giriyor. Fotoğraf koyacağım bakarsınız. 


Dizide çok hoşlandığım karakterlerde oldu cinim kadar sevmediklerim de. Ama en çok Cristina' yı sevmedim. Bence beşinci sezon zorlama olmuş ve çok büyük bir hata yapılmış. Michael'in öldüğü bölümde çok ta tadında bitermiş. Her şeye rağmen yine de izlenecek bir yapıt  saçma pembe diziler izlemektense .... 





2 Haziran 2020 Salı

Hepimiz Katiliz

Tanıştığım, yeni tanıdığım herkese sorarım "neler yapıyorsun" aldığım cevap ürkütür beni "vakit öldürüyorum"  şaşırırım, üzülürüm, "nasıl yani" diye sorarım. "İşte arkadaşlarla kafe de takılıyoruz, sosyal medya da geziniyorum, arkadaşlarla okey atıyoruz, kart mart işte o tarz oyunlar oynuyoruz" "ya kitap" derim "okuyor musun" , "yok ya ben kitap okumayı sevmiyorum, okuyamıyorum daha doğrusu". Anlayamıyorum gerçekten insan deneyimlemediği bir şey hakkında nasıl bu kadar emin konuşur. Yıllar önce bir kitap okumuş meseleyi kapatmıştır. Başlamıştır her mevzuyu ezberden konuşmaya. Başkasından duyduklarını kendi öğrenmiş gibi anlatmaya. Bu da bir meziyet tabii duyduklarını anlatabilmek lakin kendine has bir düşünce yapın olmuyor böylelikle. Oysa okuduğun her kitap (hepsi için geçerli değil) sende farklı dünyaların kapısını aralıyor. Hayal gücünü geliştiriyor. Konuşmanı bile etkiliyor. Akıcı, hoş bir konuşma üslubu kazanıyorsun. Yeni bilgiler ediniyorsun. Vaktini en iyi şekilde değerlendirmiş oluyorsun. Şimdi bu saydıklarım az şey mi? Hem en ucuz hobi, zahmetsiz, yaslan arkana aç bir kitabı başla okumaya. Hatta entrümental bir müzik eşlik etsin sana. Ha öyle gözün okurken beyninle başka dünyalara falan gitme. Ne anlamı kalır o zaman ha öylesine kitap okumuşsun ha arkadaşına "dostlar kitap okuyorken görsün "pozu  vermişsin. Sormazlar mı"e ne anlatıyor bu kitap" kalırsın öylece dutu kargalar tarafından kaçırılmış bülbül gibi sessiz. En ucuz hobi lafıma belki tepki göstereceksin, öyle tabii. Elinde akıllı telefonu olmayan yok bu devirde. İnternetin de var eminim. Whatsapp ta saatlerce konuşursun da,
film de izlersin, oyun da oynarsın. İstediğin kitabı telefonuna indirip  okuyabilirsin. Al sana sıfır kuruşa mal oldu. Bilmiyorum deme, o telefonun her özelliğini bilen sen bunu mu bilmeycen. İnsan kurcalarken falan öğreniyor. Yok bir bahanen değil mi?"Yaz o zaman diyorum" madem okumayı sevmiyorsun. "yanımda defterim kalemim yok "diyor. Var ulan var telefonunda not defterin var, worl'dün var, whatsapp'ın var, facebook'un var. Yaz face' de kapat herkese. 
 Sana günde bir kitap oku demiyorum, on sayfa oku, ama günlük oku. Alışınca , kitap seni sarınca zaten sen artıracaksın sayfa sayısını. 
Her şey mevcut, ama her şeye bir bahanen var. Hele vakit öldürüyorum diyorsun ya seni acımasız katil. Vakit öldürülmek için değil değerlendirilmek için verilmiş bir nimet. Düşünsene paralı olsaydı ya, mesela uyku için yedi saatten sonrası elli tl olsaydı. Uyur muydun acaba yediden fazlasını. az daha uyuyayım anne diye mızmızlanırmıydın? Gerçi senin borcunu başkasının ödeyeceğini bilsen uyurdun. Ama bir yere kadar. Hayal et gelmişsin elli yalşına birikmiş uyku borcun var. Ya ödeyecen ya uykusuzluk yaşıycen uyuduğun zaman kadar  :)
olamaz mı bence olabilir, kim derdi ki öyle  sokaklarda fink fink gezerken seni, o koltukların bir gün nerdeyse doğuracak kadar taşıdığını. Bak evdesin, o öldürdüğün vaktin de şimdi gayet canlı , bol, kır dizini de al bir kitap okumaya başla lütfen. Ne kaybedersin ha bir dene. Emin ol çok seveceksin, sevmezsen ben seninn için sesli kitap okuması da yaparım kanalımda. Ama sonunu sen okuyacaksan şart sunarım. Hadi var mısın bugünden itibaren yeni bir sayfa açmaya? Bence sen yaparsın, sadece ne istediğini bilmiyorsun, hatta km olduğunu da. Öncelikle bir defter yahut ajanda edin, sonra kendini anlatmaya başla kendine. Ben aslında kimim diye başlasın ilk cümlen. Dürüst ol fakat, olmak istediğin kişiyi değil olduğun kişiyi yaz. Her şeyini yaz, sevdiğin renkten tuttuğun takıma, nefret etiğin yemekten en sevdiğin renge kadar. Sonra otur ve salim kafayla yazdıklarını oku. Kendine güvenin gelecek, gerçek kimliğini göreceksin. Bunu daha sonra diğer aile bireylerine de yaptır. Sonra değiş tokuş yapın aranızda. Birbirinizi tanıyacaksınız, en çok lazım olanın da bu olduğunu göreceksin.
Tüm samimiyetimle söylüyorum ben corona bitecekte eski düzenime döneceğim diye korkuyorum. Hastalık anlamında değil yanlış anlamayın.  Programlar düzenleyeceğim, bugün şu arkadaşımı çağırayım, yarın ben bu arkadaşıma gideyim falan falan. Öyle olunca yapmak istediklerim yine bir köşede bekleyecek. Beynim beni rahat bırakacak mı peki?Asla ve asla. Gittiğim her yerde ya da kabul ettiğim her misafirde içten içten vicdanımla birlikte kemirecek içimi. Bana yirmi dört saat yetmiyor. Zaten uykuya ayırdığım saat belli. Az uyusam gözlerim pert, bedenim yorgunluğunu atamıyor. Geriye kalan saatlerde kişisel ihtiyaçlar, temizlik, yeme içme yanında keyif saati. Eee sonraya ne kalıyor? Biraz kafayı dinlemece ki en gerekli olan, arada dinlemeli , benim kafa ne diyor, yerinde mi, hala benle mi, ne gibi değişiklikler olmuş. Biraz kitap oku, biraz yaz, biraz spor, biraz kedilerinle ilgilen, küçük kıza vakit ayır, onunla sohbet et film izle, biraz hobilerine vakit ayır. Sevdiklerinle konuş, mesajlarına karşılık ver. Bahçenle ilgilen. Ahanda bitti yirmi dört saat. Vurmuş yine gecenin ikisini. Yani vakit öldürmek büyük günah. Hiç bir anın geri dönmediğini düşünürsek bu israf neden, bu salmışlık bu amaannn dacılık niye? Yapmayalım arkadaşlar, çok fazla zamanımız kalmadı zaten, aleyhimize işliyor her saniye. Bugününüz belli değil, yarını hiç saymıyorum. İşte o altın vakit şimdi içinde olduğun vakit.  Yaz, çiz, oku, boyama yap, yeni bir dil öğren, hayat hikayeni yaz en azından, ibadetini yap, sporunu yap. İnan bir çok şeyi bir arada yapabilecek gücün var. Biliyorum mutsuzsun, istediğin bir hayatı yaşamıyorsun, şunu da unutma kimse sana senin istediğin hayatı sunmayacak. Hayır annen de baban da abin ablan da bir yere kadar. Sen çaba sarf edeceksin her şey için. Kendini geliştirmeye bak, her gün yeni bir bilgi öğren, ve anlat çevrene. Ne kadar zevkli olduğunu anlayacaksın. Öğrendikçe hayata bakış açın değişecek. Susmayacaksın önceden sustuklarına, görmezden gelmeyeceksin hiç bir şeyi. Çok şey değişecek hayatında inan bana. Kaç yaşında olursan ol her şey için erken, hiç bir şey için geç değil. Hadi bugünden itibaren önce kendi anketini doldurmaya başla, sonra da onu okuyup gerçekte kim olduğunu ve ne istediğini öğrenip düşün taşın. Bak ben bunları yazarken dünya kadar vakit geçti. Eğer içinizden birine bir faydam dokunduysa vaktimi öldürmemiş olurum. Ne mutlu o zaman bana....



27 Mayıs 2020 Çarşamba

Erkekler ne söyler kadınlar ne anlar

Neden erkek ve kadın birbirini biraz sevmeye başlayınca ona hemen sahip olmayı düşünür hemen malı olmasını ister. Özelleştirir ve mülküne katmayı düşünür. Oysa en yakın arkadaşını da çok seversin ama onu asla nikah masasına oturtmaya kalkmazsın değil mi? Ya da her görüştüğünde bu ilişki nereye gidiyor ben şimdi senin neyinim diye sormazsın. Hiç konuşmamış sesinin rengini bilmez hangi iyi ya da kötü huylara sahip olduğunu bile bilmediğin ama sadece internet platformunda  tanıdığın, az bir muhabbet ettiğin insanın bile sana ardı ardına güzel sözler söylemesini beklersin. Bir emoji atıp' canım benim' dediğin için karşının 'bu kadar mı Cahidem  yaa  kırıldım' lafına maruz kalırsın. Üstelik bu kişi beş altı yıldır en son attığın mesajına anca cevap vermişken. Sevmek daha fazla sahip olmak demek mi. Hep çok, hep bana, hep benim olsun demek mi? Hele evlenmek için ısrar edenler! Ya da tek hayali birini topraklarına katıp onu özel bineği gibi kullanması mı demek? Anlamıyorum, aynı çatı altına girmeyi ve aynı kurallara uymayı düşünerek sonrasında her hareketine türlü anlam yüklemek. Resmen delilik. Ben de yaptım bu hatayı. Hata olduğunu anladığım anda kurtulma yoluna baktım ama dış mihraklar türlü hile ve desise ile engel oldular. Karşımda nasıl bir mal olduğunu anlamam üç ayıma mal olmuştu sadece. İliklerine kadar nasıl işe yaramaz biri olduğunu anlamıştım. Ve olan olmuş ona mecbur olduğumu düşündüğümde onu sevmek için türlü bahaneye sevgi kılıfı giydirmiştim. Sevmek zorundaydım yoksa çekilemezdi.Söylediklerinden zorla iyi anlamlar çıkarıp söylemediklerineyse gizem katıp hayatıma heyecanlı kılıyordum. Oysa ne erkek ne kadın ne demek istiyorsa aynen de onu diyor. Erkekler dümdüz oldukları için öyle süslü cümlelere başvurmuyor, geçiştirmiyor. Sadece  bakarız diyor, aklımda olmasaydın burda olmazdın diyor. Kadın öyle mi peki? Karmakarışık bir varlık. Ben kendimi çözmüş değilim. Kendini çözebilmiş bir kadın varsa alnından öperim. Yine acı bir gerçek daha var ortada. Erkek ne dediyse onu demek istediği için diyor kadınsa demek istediklerini derin bir süzgeçten geçiriyor ve bazılarını söylüyor. Erkek onu olduğu gibi anlıyor. Nadiren karşılaştım, dediğim şeyin altında farklı manalar arayanı. Bunlar istisna. Zihniyeti bozuk olanlar sen ne dersen de o anlamak istediğini anlıyor uğraşmayacaksın onunla zaten. Kimisi de çok şeytan oluyor ve felsefeye, kelime oyunlarına baş vuruyor. Aklınca espri yapıyor. Neyse, kadın söylediğinin değil de daha çok söylemediğinin anlaşılmasını bekliyor. Bolca kadın içersinde olduğumdan en küçüğünden en büyüğüne 'ben söylemem sen anla arife isen' mesajı  yatıyor. Biz aslında o kadar zor varlıklar değildik ne zaman bu kişisel gelişim dırıvırıları çıktı o zamandan beri herkes istiyor ki yüzümden, gözümden, kalbimden okusun. Hem çok konuşunca havası sönüyor. Gizemi uçuyor. Hayat bana şunu net öğretti kim ne demek istiyorsa aynen o. Alt manası üst manası diye bir şey yok hacı. Kitap mı lan bu şiir mi hece mi ölçü mü? Hayırsa hayır evetse evet. Bırakın artık onu demek istedi, aslında öyle biri değildiyi ,yok pamuk gibi kalbi varı. Her şeyi kafanızda yorumlayarak yaşamayı bırakın. Medyum musun sen?  Öyleysen sorun yok hatta bir liste vereyim bana da onların hakkında tüyolar ver :)

Ben denk değilim kimseye mesela. Yani ben sevdiğimde o sevmez, o sevdiğin de ben. Geriye keşkeler ya da hayırlısı olsun demek kalıyor.
Ve şöyle bir sorun daha var. Birini sevdiğini netleştirip aceleten ya da düşünerek günün birinde, yenile  tanıştığın biriyle ruhunun daha yakın olduğunu hissediyorsun hatta ruh ikizi olduğunu.  Sonra hayıflanmalar başlıyor. Ama dönüşün yok,  bu sefer kaçamaklar flörtler ve aldatmalar kaçınılmaz. Neden çünkü sen artık birinin malısın ya da biri senin malın. O alanı terk edemezsin et de gör!  Ya sokak ortasında alnının ortasından vurulursun yahut beş parasız kapının önüne konulursun. Senin orospu olmanı bile dileyecek biri vardır karşında ,yıllarca  pencere önünde beklediğin, her cefasını kahrını çektiğin,  ağzına yemekleri tokuşturduğun  o adam seni bir anda kapının önüne koyar..
İzlediğim filmden(erkekler ne söyler kadınlar ne anlar)  çıkardığım bir şey daha, insanları evlenmeye sürükleyen sebeplerden biri de sevdiğini kaybetmemek adına karşının seçenek sunması. Ya evlenirsin ya ayrılırız. Sende iyi bildiğin güvenli alanından ayrılmayıp beyaz bayrak çekersin , gerçekten isteyip istemediğini adamakıllı düşünmeden belki de.

Ve yine  en büyük oturmuş yalanlardan biri,  erkek küfrettiyse senden hoşlanmıştır, Aşağıladıysa seni beğeniyordur,Seni kıskanıyorsa ne güzel seni seviyor  demek. Bırakın modası geçmiş eski kocakarı laflarını. Bir erkek küfrettiyse acizdir, senden hoşlandığını göstermez, aşağıladıysa aşağılık kompleksi vardır bir kere yaptıysa gerisi gelir. Seni kıskanıyorsa kendine güveni yok demektir. Seven kıskanmaz özgür bırakır, sıkmaz, sıkıştırmaz, ima etmez. Sana güveni tamdır. Hele dövüyorsa seni seviyordur demeyin tırmıkla okşarım sizi. Şiddet uygulayan adam sevmesin zaten, psikolojisi bozuktur, rol modelinin fiillerini gerçekleştiriyor yani tedaviye ihtiyacı var. Hülasa her şeyi kendine yontma arkadaşım, kişinin yaptığı kendini bağlar. Ve sen kendine her seferinde bir bahane bulup   aklayıp duvara asma o hergeleyi. Ne söylüyorsa onu anla dil bilimci değilsin olma da . Ve kendini tanımadan kimseyle hayat kurma. Sen daha kendini bilmiyorsun, kalkmışsın hayatına birini alıyorsun. Sonra ya sen piskopat çıkıyorsun  bu ilişkiden ya o.
Dedim ya ben de yaptım o hatayı. Ben kendimi biliyordum, tanıyordum, ama onu tanıdığımda kurtulmaya çok çalıştım. Düşün on yedi yaşında  bir yer görmemiş, kimseyi tanımamış, eline erkek eli değmemiş gözü kapalı safoz bir genç kız var. Kendi isteğiyle çarşafa bürünmüş. Tek şartı da çarşafının çıkarılmaması. Adamın dinle donla ahlakla işi olmadığı gibi birde eşek kadar adam olmuş işi yok aylak aylak geziyor. Baba parasıyla ekmek almaya üşenen baba parasıyla sigara içen biri. Kız üç ay test ettikten sonra babasına'baba ben bu adamı istemiyorum, 'beni buna verme, ben çalışır yük olmam sana' demesine rağmen baba korkak çıkıyor ve karşının edepsizliğinden birde sülalenin baskısından tırsıp seni o hiç bir bakımdan akranın olmayan hergeleye kurban ediyor. Benim mevzuyu geçelim en azından ben malı keşfedince ve aslında ne demek istediğini acilen kavradım ona göre muamele etmem gerektiğini geçte olsa anladım ve ondan kurtuldum. Darısı sizlerin başına.  gerçi çeyrek yüzyılıma mal oldu ama...Evlenmeyin sevginizi anlamanın tek yolu bir kağıt parçası değil olmamalı. Güveni bir cüzdanla ya da mutluluğu sırf evliyim diye tadacağını sananlara üzülüyorum. Bu bir yanılgı. Ulan sevgiliyken olan şeyin üstüne ekstra ne eklenecek bu adam ya da kadın bilim insanı mı olacak? Yedi zengin arasına mı girecek. Sen cehennemliksin de  seni cennetlik mi edecek? Bırakın bu avuntuları. Evlilik mal paylaşımı konusunda yasalaştırılmış köleliktir. Oysa boşanma ortaya çıkınca adamın yaptığı ilk iş malları başkasının üstüne yaptırmak oluyor. Eee başka derdiniz ne. sen kazan sen biriktir senin olsun. Elin herifinin malı sana yar değil. Gördüm, yaşadım bizatihi. On liralık arabasını kardeşinin üstüne  devretti. Üstelik yarı parasını ben verdim. Onun için ne diyoruz sevgi de yalan, övgüde, var biraz da bari sen oyalan. Ben ne desem seni tatmin etmeyecek illa damdan düşeceksin de anlayacaksın. Neyse dikkat et de seni damdan  iteni hatırlayacak bir kafan olsun...




Ve  filmden yakıcı ve en doğru cümleler:
" Ama bazen kendi mutluluğumuzu bulmaya o kadar odaklanmışızdır ki işaretleri okumayı öğrenemeyiz. Bizi isteyenlerle istemeyenleri, kalacaklarla gidecekleri nasıl ayıracağımızı bilemeyiz.Bu mutlu sonda belki mükemmel erkek ya da kadın olmayabilir, belki de o sensin. Kendi başına parçaları toplayıp yeniden başlıyorsun. Gelecekte ki iyi şeyler için kendini boşa çıkarıyorsun. Belki de mutlu son  sadece hayatına devam etmektir. belki de mutlu son şudur: onca dönülmemiş telefonlar ve kırık kalplerden sonra onca potlardan ve yanlış okunan sinyallerden sonra, onca acıdan ve utançtan sonra umudunuzu asla yitirmezsiniz."

 Filmde en sevdiğim karakter  Ben Affleck. Oyunculuğu mükemmelüstü. Katiyetle öneririm izlemenizi. Filmi bitirince vay be neler öğrendim diyor insan. Eğlenceli, harika...Ünlü oyuncu sayısı da hayli kabarık.



 altta ki yazıyı bir siteden arakladım. Çok hoşuma gitti bir erkek gözünden erkeklerin anlatılması.


"""Ne biz venüs'teniz ne onlar mars'dan. yine de farklı boylardan dalgalanıyoruz. erkekler yıllardır kullandıkları klişelere sadıklar. istikrarın eninde sonunda kazandırdığını biliyorlar. kadınlar ise erkeklerle birlikte yaptıkları zaman yolculuğunda iti bağlasan öğrenir misali, erkek alfabesine vakıf oluyorlar. bu yazı, yolculuğunun başında olanlar içindir.

erkek ne söyler: "seni üzmek istemiyorum!"

türkçe meali: seni asla üzmek istemesem de üzeceğim ve bunun sorumluluğunu da almayacağım. seni ve ilişkimizi nasıl etkileyeceğini düşünmeden hareket ediyorum çünkü sadece kendimi düşünüyorum. sonuçlarının ne olacağını umursamadan şu an ne elde edebilirim ona bakıyorum. seni neyin üzdüğünü, neyin sana acı verdiğini anlamıyorum o yüzden bu davranışlarıma devam edeceğim.

kadın ne anlar: beni üzmek istemiyor çünki beni önemsiyor. beni üzse de bunu istemeden yapacağı için onu affedeceğim.

erkek ne söyler: "sen bana fazlasın!"

türkçe meali: senin gördüğün ilişki ihtimalini ben göremiyorum. hayal kurmaktan vazgeç.bana göre fazla iyisin ve ben bunu biliyorum ama kendime inancım yok.

şimdi bunu söyleyen adam iyi biri olabilir ama özgüven sorunu yaşıyordur. bu özgüven sorununu daha sonraları kendi klasmanından biriyle seni aldatarak çözmeye çalışacaktır, onun yolunu hazırlıyordur. bu aynı zamanda, onun ayarında olmadığını ve olmayacağını bildiğinden senin kendine olan güvenini yok edici davranışlarda bulunacağının bir sinyalidir. bu tip adamlar kendilerine olan güvensizliklerini kıskançlık, aşırı sahiplenme ve kontrol takıntısı ile dışa vururlar.

kadın ne anlar: ah canım, ne tatlı. kendisini bana yakıştıramıyor.oysa onu deliler gibi seviyorum. sevgimi gösterebilirsem kendine inanmasını sağlayabilirim. bunu yaparken kendi ihtiyaçlarımı ve isteklerimi gözardı etsem de olur.

erkek ne söyler: "seni kimse benim gibi sevemez!
türkçe meali: sana çektirdiklerimin ve sana verdiklerimin harika şeyler olduğunu düşünecek kadar kendi hayal dünyasında yaşayan bir narsistim. aslında verdiğimden daha fazlasını hak etmiyorsun. özgüvenin eksik. ben de bunu biliyorum aksi taktirde benimle olmazdın.

mutsuz olduğun, sevilmediğini düşündüğün, isteklerinin ve duygularının karşılık bulmadığı bir ilişki içindeysen ve gelecek endişesi taşıyorsan, bil ki bu adamla gelebileceğin son nokta şimdi olduğun yerdir.

kadın ne anlar: beni o kadar çok seviyor ki ona minnettar olmalıyım. tüm hatalarıma ve eksiklerime rağmen beni seviyor. onu terk edersem, bir daha beni bu kadar sevecek birini bulamam. dünyada da erkek kıtlığı var ya hani.

erkek ne söyler: "ben işe yaramaz bir adamım."
türkçe meali: ben yürüyen bir felaketim.evet şekerim altını kaldırıp bakmana gerek yok. adam ben senin hayatının içine ederim diyor. benimle takılırsan yanarsın diyor. demedi deme diyor.

sen ne anlıyorsun: kendisine haksızlık ediyor, hor görüyor. oysa ben onun ne şahane biri olduğunu ondan daha iyi biliyorum.

erkek ne söyler: "keşke daha önce tanışmış olsaydık!"

türkçe meali: daha önce karşılaşmış olsaydık birlikte olurduk fakat şu anda evliyim/ sevgilim var ve onu terk edecek değilim. elimin altında olmana hiç bir itirazım olmaz. yatalım dersen hiç ikiletmem, her zaman açığım tekliflere.

imdi bu durumda kalbi kırık madonna moduna girmeye gerek yok. beni değil de gözleri şaşı gelini aldı diye karaları bağladın. çünkü reddedilmiş hissediyorsun.bundan sonra yapacağınız bütün sohbetlerde nafile ne kadar şahane bir kadın olduğuna onu ikna etmeye çalışacaksın. karısını ya da sevgilisini sevip sevmediğini soracaksın. haliyle kaçamak cevaplar alcaksın, çok sıkışınca sevmediğini söyleyecek. sen de olumsuz yanıtlarla ümitlenip neden ayrılmıyorsun o zaman diye soracaksın. işin içinde sana anlatamadığı başka şeyler olduğunu söyleyecek. terketmeyecek ama senin ümidini körüklemek için ne kadar mutsuz olduğunu her fırsatta ustalıkla dillendirecek.

kadın ne anlar: benim için çıldırıyor.benden gerçekten çok etkilendi. benimle birlikte olmayı o da çok istiyor. fakat işte o kalın belli haspa engel oluyor buna. onu ne çok sevdiğimi gösterirsem, ne kadar harika bir insan olduğumu anlarsa bana karşı koyamayacaktır; o kadını terk edip bana gelecektir.

erkek ne söyler: "sana verecek hiç bir şeyim yok! bende verecek bir ben kalmadı!"

türkçe meali: benden bir şey umma. senin ihtiyacın olan şey bende yok. niyetim de yok.

açıkca kaç kurtar kendini uyarısı bu. bana bağlanacak ve umduğunu bulamayacağın için de söylenmeye başlayacaksın, ben de çok talepkarsın diye seni suçlayacağım.

kadın ne anlar: beni istekleri fazla olan bir kadın olarak görüyor. onları karşılayamacağından korkuyor. ona aslında hiç bir şey istemediğimi göstermeliyim. onun cevap vermesi gereken isteklerimi de şimdilik yutar, içime atarım. elbet bir gün beni iyice tanıdıktan sonra korkulacak isteklerim olmadığını, küçük şeylerle mutlu olduğumu görecektir.

erkek ne söyler: "bende ilişki korkusu var. ne zaman işler ciddileşse kaçarım!"

türkçe meali: ben ilişki adamı değilim. gezelim tozalım, yatalım kalkalım, eğlenelim. yol ayrımlarına gelemem. geldiğimde dümeni kırarım geriye. aklın varsa benden bir şey ummaz ve istemezsin. sana olan hislerimi açıklaması zor evet seni seviyorum ama bir ilişki isteyecek kadar değil. seni senin istediğin şekilde sevmiyorum, sevmeyeceğim.

kadın ne anlar: böyle konuşmasının nedeni bu kez farklı hissetmesi. aslında bu bir yardım çığlığı.ben diğerlerinden farklıyım. ağırdan almamı istiyor. acelem yok. ihtiyaç içindeymişim gibi görünmemeliyim. gidişatına bırakmak lazım. korkulacak bir şey olmadığını eninde sonunda görecektir.

erkek ne söyler: "dost olarak kalalım!"

türkçe meali: nolur kabul et ki kendimi orospu çocuğu gibi hissetmeyeyim. aslında arkadaş ya da  dost  falan olmak istemiyorum ama peşimi başka türlü bırakmayacaksın, ilişki hakkında konuşup duracaksın. arkadaş olduğumuzu düşünürsen hem bu tür konuşmalardan yırtmış olurum hem de açık kapı bırakmış olurum. sevişmek istersem yüzüm olsun. ayrıca, kendimi kötü hissedeceğim, pohpohlanmaya ihtiyaç duyacağım zamanlar da olabilir. ileride birlikte olma ihtimali yaratarak senin hayatına devam etmeni de engelliyorum ama sen razıysan ben ne yapabilirim.

sezar'ın hakkı sezar'a, gerçekten arkadaş olarak kalmak isteyenler de olacaktır. hatta bazı orospu çocukları daha cin düşünüp dost olarak kalmayı isteyecektir.ayrıldıktan sonra yaralarını sarmak için zamana ihtiyaç duyacağını bilen böyleleri seni bir süre rahat bırakacak, sınırlarına saygı duyacak ve fiziksel hiç bir yaklaşımda bulunmayacaklardır.

kadın ne anlar: beni gerçekten seviyor, önemsiyor ve hayatımda kalmak istiyor. dost olarak devam ettiğimizde bir ilişki baskısı olmadan birlikte ne kadar iyi bir çift olduğumuzu görecektir. hem dostluk öyle basit bir ilişki değil acayip önemli olduğumu o da biliyor.hem kaç tane ben gibi birini tanıyacak.

erkek ne söyler: "duygularını gösteren biri değilim.galiba duygusuz bir adamım ben."

türkçe meali: şefkat, aşk, empati, hiç bir şey hissetmiyorum. işime de gelmiyor.en iyisi öyle olsam bile öyle yansıtmamam.

kadın ne anlar: ne demek duygusuzum. tabii ki duyguları var. mutlaka geçmişte acı deneyimler yaşamış ve incinmiş. yanında olmama ve anlayışıma ihtiyacı var. onu sevdiğime ikna olduğunda bana karşılık verecektir.

erkek ne söyler: "ben kötü bir adamım kızım.dengesizin tekiyim ben bir bok etmem"

türkçe meali: beni kötü yapan kötü şeyler yaptım, neden hala benimlesin?

kadın ne anlar: benimle herşey farklı olabilir. o kötü biri değil.sadece onu sevdiğim gibi sevilmemiş.herkes ikinci bir şansı ve kendisine inanacak birini hak eder.






30 Mart 2020 Pazartesi

Corona değil yüksek sakat'atlı beynimiz öldürecek

Bakıyorum birileri bir şey diyor birileri ateşli ateşli savunuyor. Her kesimden her kafanın yazdığını okuyorum saygı duyuyorum, ama cevap vermek ya da savunmak bana ters geliyor. Birileri incinir diyorum şunu desem, en iyisi sen sus sen hissettiğini yaz diyorum. Şöyle aciz bir durumdayken bile yine millet birbirine laf sokma derdinde, yine haklı olma derdinde veryansın ediliyor karşı cephelere. Lafta biz biriz ayrı gayrı değiliz, hani nerde. Bakıyorum da herkesler her şeyleri ne kadar çok biliyor ne kadar çok tarihi, siyasi, mizahi, tıp , tip zihin, bilim bilgisi var. Alemin zırcahili benim galiba diyorum. Kimseyle zıt bir diyaloğa girmiyor, kimseyi paylaşımından dolayı göklere çıkarmıyorum. Bu bir eksiklik mi yoksa erdem mi ayırt edemiyorum.
Hani bu aralıkta kendi iç dünyamıza dönüp bakmamız lazımdı hani olanların bize neyi hatırlattığını düşünmemiz için ev hapsi cezası kesilmişti. Dönüp neyi eksik yaptığımız neyi abarttığımızı anlamamız için iyi bir fırsattı. Yok kendimizi alamıyoruz değil mi birilerini klavye başından bile iğnelemeyi. Hani çuvaldız bize iğne başkasınaydı. Ben görmüyorum kimsenin kendini cızlattığını. varsa yoksa yine bas bas bağıran egolarının sesini duyuyorum. Zihniyet savaşlarının galibi ücretsiz kullandıkları uygulamanın cebi  kabarık sahipleri farkında değiller. Fikirlerini sattıklarını sanıyorlar ya küllü yanılgı, ürün kendileri. Nefret ediyorum hangi  fikri olursa olsun körü körüne savunan yobazlardan. Sağın da solun da bağnazlarından bıktım.Müslümanın da dinsizin de didişmelerinden boş boş lakırdılarından baygınlık geldi. Benim kafam karışıyor sizin karışmıyor mu. Kafamı dinleyemiyorum bu içi boş diyaloglardan. Toplaşmışlar birbirlerinin eteklerinin altına aba gösterip duman üflüyorlar. Kokuşmuş zihniyetler. Sorsan hiç biri bir diğerinin yaptığını beğenmiyor. E sen yap o zaman hanımefendi beyefendi ! ne duruyorsun. Yok gücün yetmez tabii. Anca gücün o mecralarda zırvalamaya yeter. Kendine üç beş kendi kafandan bir kaç çatlak destek cümlesi alınca nasılda alevleniyorsun. Otur da biraz kendini yokla, insanları konuşana kadar kendi insanlığını konuş. Önce insan olduğunu hatırla sonra kendi çöpünü temizlemeye bak.İçin kokmuş kokusunu sen almıyorsun ama burnumuz düştü biz de söyleyemiyoruz küsersin diye. Yeter artık falancanın derdinin seni gerdilerini bırak. Güya falanı savunuyor diyecekler de puan toplayacaksın , bu da her şeyi biliyor ne kadar akıllı diyecekler az kalkık götün biraz daha kalkacak, aman ne duyarlı diyecekler de daha da duyar kasacaksın, Bırak bu egosantrikliği, çeneni yormaktan ve kendi içini görmeni engelleyecek safsataları. Kapat sosyal siteleri dinle içinde ki zırıl zırıl ağlayan o çocuğun sesini. Sana neler anlatacak bir kulak ver. ne zaman içine bakmayı denedin neler oluyor neler bitiyor oarada. Başkalarını dinleyene kadar onu dinleseydin şimdi seni de başkaları konuşuyor olacaktı. Senin fikirlerinin onlara ne kadar yarar sağladığından bahsedeceklerdi. Ya da en azından sen tam olarak sen olacaktın. Nevi şahsına münhasır bir insan olacaktın. Binlercesinin kopyası değil tek bir sen olacaktın. Az  şey mi kendin olabilmek, ne istediğini bilmek, ve yapmak. Düşünmek sonunu, sonsuzu, ve alemi. Alemde yek  olmak, yeknesak olmaktan daha evladır. Evlat evine dön, geç olmadan, güç olmadan, içinde ki canavarın başı onüç olmadan...