21 Kasım 2013 Perşembe

Deryanın İçinde ki Ter Damlaları

Onun o gök mavisi gözlerine bakamıyordum., alnı açık ,güneşi kendine sevgili edinmiş denizin sakin sularında akıyordum.Akıyordum onun derin gözlerinden daha kapısı aralanmamış  dünyaların derinlerine.Alıp götürüyordu, bu hırçın beni benden taa uzaklarda bir yerlere.Bakamıyordum, akıyordum sanki azgın nehirlerin sığ sularında yemyeşil ormanların kuytularına. Hem kayıksız ,hem küreksizdim ,onun penceresindeki maviliklerinden sürüklenirken ..Ben gözlerinde ki kati manaları çözmeye gayretlenmişken ,o benden bihaber,havada nazlı gelin gibi salınan kelebeklerin kanat çırpışına hayran hayran bakıyordu..O kelebeklerin büyüsüne kapılmış,ben onun büyüsüne ...Ben bakamıyordum, akıyordum onun nazenin gök mavisi gözlerinden aşkın kör sularına .Akarken hem bedenimi hem zavallı  ruhumu kor ateşlerde üzgün üzgün yakıyordum..Nasibim yanmaktan açılmış,ne kutlu...

3 Kasım 2013 Pazar

YANDIĞIMIZIN ACINASI RESMİDİR

Beyni onunla  resmen dalga geçiyordu. Damarlarının ince ince zonkladığını , kanının damarından dışarıya fırlamak istediğini hissediyordu. Kanını taşıyan damar yolları sanki bulundukları yeri haber vermek istercesine sızım sızım kıvrılıyorlardı. Bu ilacın yan etkilerini azaltmak ve ikiye bölünmüş halinin nasıl bir farklılık ortaya çıkaracağını merak ettiğinden yarım yarım denedi. Tüm halinde aldığından da ağır şekilde seyrediyordu etkileri. Her zaman ki kararsız ruh halleri, ilaç içtiği zamanlarda, birde karamsarlıkla sıkı sıkıya ilintileniyordu. Adlandıramadığı  öksüz duygularla bezeniyor, anbean duygu değişikliğiyle manyakımsı bir insan portresi çiziyordu. Konuşurken çok sakin, düşünceli ve mantıklı cümleler kuruyor, suskunken daha çok dalgın, küskün ve kırılganlaşıyordu. Normalinde çok öfkelendiği şeylere , öyle önemsiz bir ''BOŞVERR'' çekerek kısa kesiyordu. Hülasa bu anormal halleri onu hiç mi hiç mutlu etmiyordu. Ne sevinmesi tam tadında, ne üzülmeleri tam yerli yerinde , nede öfkelenmesi ona ait derecede kafi idi...Sisli bir pencerenin ardından dış dünyaya umarsızca el sallıyor, kimse görmüyor ,duymuyormuş gibi zavallı halde..Yarım kalmışlık , hislerinin önüne arkasına kocaman bir set çekmiş .Gülmeleri kesik kesik ve riyakarca, üzülmeleri bir robotun üzülmüş rolü yapması kadar sahte. Öfkesi ''HATRIN KALMASIN KIZAYIM'' tarzı ifadesiz....
    İlaçlar, vermedikleri huzuru, mutluluğu baştan itibaren peşin peşin ruhumuzdan, bedenimizden, deve yüküyle alıp götürüyor....Netekim,bu ilaçlar şişede  durdukları gibi durmuyorlar.....

Çevre mutlu olsun, diledikleri gibi hareket etsin, ben tepkisiz kalayım diyerek aldığımız antidepresanlar vücudumuza ve en tehlikelisi beynimize nice zararlar veriyor. Sıkıntıya düştüğümüz  her an , elimizin   altında ki bu can kurtaranları bir bardak suyla mideye yolladıktan kelli, prospektüsünü okuyup yarı yarıya anlamış olmaktan kaynaklı hemencecik uzun uzun esnemeler, gerinmeler, bir tepkisizlik hasıl oluyor. Gerçi hemen dememe aldırmayın, minimum 3 saatin sonunda çıkıyor bu saydığım semptomlar. Sonrası mı?
 "Dut yemiş bülbülem,
 Çarem yok,
 Derdim çok,
 Anlayanım yok"
 türküsünü yüzünle gözünle tüm hal dilinle söylemeye sıra geliyor. Öyle işte!..Küçücük bir ilaç bile senden bir şeyler almadan , bir şeyler vermiyor. Ha bide şu mesele var ki; bir şey vermeden bir şeyler alıyorsa buda yandığımızın acınası resmidir...                                   
                                                            Cahide Sayaca