19 Haziran 2019 Çarşamba

We Are Bad liars

Ne zaman bu kadar kötü yalancılar  olduk acaba? Doğruları kati surette savunurken hemde . Tükürüğümüz de boğulacağız salladığımız yalanlardan. Her gün yeni bir yalanın koynuna atarken dillerimizi nasıl yanacağımızın hesabını yapmak o fırıldak aklımızın ucundan geçmiyor bile. Varsa yoksa kendi doğru sandıklarımızın gerçekliğinin haykırılmasını istiyoruz Duyamayınca da yeni bir yalan daha salıyoruz ortamın dönek havasına. Hava dönüyor gün dönüyor biz de dönen tek şey dönemlerimiz.  Kendimize oluşturduğumuz dönemin ucundan kıyısından yeni bir ümit bulup onun da anasını belliyoruz. Beslenecek bir duygu kalmayana dek zerresine kadar sömürüyoruz. Doyana kadar doyduğumuzu hissedene kadar. Ne kadar kötü yalancıysak o kadar hızlı yakalanıyoruz vicdanımız ilerde çevirme yapıyor. Daha çok prova yapmamız gerektiğini hatırlatıyor. Ve bir daha ki yalana biraz daha hazırlıklı girişiyoruz. Yutturuyor muyuz hayır. Çünkü biz yalan söylemekte başarısız kötü yalancılarız. Ele veriyoruz kendimizi  kurduğumuz bazı cümlelerde. Açığımızı enselettiriyoruz kendi elimizle. Bozguna uğruyoruz yalanı ustalaştıramadığımız için. Yalandan da vaz geçemiyoruz yalansız da duramıyoruz bir yerde. Yalan da başarısız olanlar her dem karşılaşıyor bir yerde ne kadar birbirlerine benzeseler de kötü yalancılar yapamıyorlar aynı yerde. Ayrı yerlerde iyi yalancılarla anlaşmak daha kolay geliyor. Kolay da işimize geliyor. Biz kötü değiliz sadece kötü yalancıyız. Herkes neye inanmak istiyorsa onu duymak istiyor, ve özgür bırakıyoruz duymak istediklerini. Onlar yalanı gerçeğe tercih etmek istiyorlarsa bir yeni yalan daha sallıyoruz, arz talep netice de yalan da yalan sayılmaz. Sadece biraz daha az bir gerçeği süslü bir şekilde sunuyoruz taleplerine. Hayırlı olsun diyoruz yeni yalanın biraz da böyle oyalan. Siz  bekleyin ilerde daha mantıklı yalanlar bulurum biraz üzerinde çalışıp yeni bir kılıfla getiririm önünüze. Sizi mutlu etmek benim görevim ne de olsa alın bu da size  özel olsun, sizin için en yeni en en en harika çalışmam. Çok çaba sarf ettim kaç doğrumu heba ettim bu uğurda sırf siz  üzülmeyin  diye. İyi bir yalancı olmak o kadar kolay değil öğreneceğiz açık bırakmamayı, iyi yutturmayı, kılıfını cuk oturanından yapmayı, kişiye özel yalanlar bulmayı... Acemiyiz üstad! Koydum kafaya, yalanda master yapmaya. Hissetmediğim bir çok şeye şakadanak evet diyebildiğim ve 'hayır'ı lügatımdan kaldırdığım o gün siz bile alkışlayacaksınız beni ayakta. Göreceksiniz yalancılığı nasıl mesleğe çeviriyorum ve nasıl mutlu oluyorum. Nasıl herkesi de mutlu ediyorum. Gerçek dünyaya hoş geldim. Evet elim boş geldim ama size kocaman bir yalanla geldim sizi seviyorum tüm yalanlarınıza tüm haksızlıklarınıza, kötülüklerinize, tüm hatalarınıza rağmen. En kişiliksiz olanınızı bile çok seviyorum. Sizi kendimden bile çok seviyorum. Kendimi atarım sizi atmam. Benden daha değerlisiniz siz hepiniz. Ben kimim ki? Sahi ben kimim, kimdim, kim olmam lazımdı onu da hatırlamıyorum. hatırladığım tek şey iyi bir yalancı olmaktı...Hepinize yalandan başarılar diliyorum, pardoncağızım yalan konusunda başarılar diliyorum...

13 Haziran 2019 Perşembe

İnsan Cesedinden Gübre Yapımı

 Bir ay önce bu haberi sadece başlık olarak okumuştum ve tüylerim ürpermişti. "Amerika'nın Washington eyaleti insan cesetlerinin gübreye dönüştürülmesine izin veriyor"
İlk önce ne yapıyorsunuz arkadaş dedim. Bir ahbun ile aynı değerde mi gördünüz insan cesedini? Toprak kabul ediyor da size ne oluyor dedim, lakin onlar zaten  yakıyorlar. Binaenaleyh onlar için değişen tek şey para meselesi. 
Sonra araştırdıkça bir nevi haklı olduklarını anladım. Yedi yıllık bir araştırmanın neticesinde alınan bir kararmış. Öyle hadi bakalım cesetleri toplayıp gübre yapalım dememişler. Tabii bu uygulama da paralı.. Bu işlemin fiyatı 5000 bin dolar. Tabi normal yakmalı bir cenaze töreni fiyatından daha uygun o ise 7000 dolar. Yani ölmek belki de bir Türkiye'de bu kadar ucuz. Bir kefen bir hoca bir kürek iki definci bitti vesselam. 
İlerleyen yıllarda belki bu yasa Türkiye'ye de gelecek. Dirimizden elde edilemeyen hayrı cesedimizden elde etmek amaçlı cenaze levazımatçısı şirketler tarafından evlerimizden alınıp sonra evde ki orkidenin dibine konulmak üzere teslim olunuruz. Mantıklıdır da kim bilir. Kabristana gitmeye üşenenler için alternatif bir yol da olabilir. Her gün ziyaret etme şansı doğar, sohbet etme hakkı da. Bahçesi olanlar için daha uygun. Meyva ağaçlarının gübreye ihtiyacı çok. Annenizin gübresi sayesinde o senenin elma rekortmeni olabilirsinz. Hem her yediğinizde "hımm tıpkı annem kadar tatlı" diye düşünürsünüz.  Öte yandan topraktan geldiğimizi düşünürsek yine toprağa dönmüş oluyoruz. Ana vatanımız toprağın bağrına tıpkı geldiğimiz gibi üryan. Şaka bir yana ben evladım tarafından dolaylı da olsa yenilmek istemem. Ya da bir saksı dibinde sulanmayı bekleyen bir çiçek yancısı  olmayı da..  Bir mezarım olsun, taşımda da al bayrağımın resmi, gelsin ziyaret edip başımı şişirsinler dertleriyle falan. Akıllarına gelirse belki bir Fatiha da yakalarım. Bir çam bir gül dikerler azabım hafifler en azından. Şöyle bir soru da gelmiyor değil aklıma "acaba kabrin içinde mi daha rahat eder insan gübre olunca mı" Azabımız az mı olur çok mu? Tabii azabı çeken ruh ise ne toprakta yatmanın önemi var ne de gübre olmanın  :(
Ne diyelim ölümün de hayırlısı, öldükten sonrasının da... 

7 Haziran 2019 Cuma

Seni Hiç Tanımadan Kaybetmek

Seni en son ve ilk gördüğümde on yaşlarında küçücük bir kızdın.Hangi amcamın vefatıydı bizi buluşturan şimdi anımsayamadım. Annenin dizinin dibinde oturmuş, etrafı boş gözlerle anlamlandırmaya çalışıyordun. Köyden buraya gelme sebebin bir düğün dernek olsaydı seninle belki de arkadaşlık yapma şansım olurdu. Ben de arkadaşlık etme konusunda her zaman ki gibi kimi zaman çekingen kimi zaman atılgan olduğum için böyle bir ortam sağlayamadım. Ondan sonra da arada bir akraba ortamlarında bir kaç kere ismini duydum. Yıllar önce ablanın taziyesine gittiğim de yine adın vardı ortada. Ya sen erken gitmiştin ya ben geç kalmıştım. Can gözüyle seni yine görememiştim. Ama o gün kuzenim kim benim neyim oluyor tam bir liste yapmış bana vermişti. Komik gelmesin lütfen, görüşmeyince insan nereden bilsin Asiye benim halamın mı amcamın mı kızı. Çoluk çombalak her ailede beş altı tane. Dokuz kardeşin kimi başka şehirlerde kimi köyde. Yolda laf atsa bilmeyeceğim, küfrederim yine bana döner. Büyüklerin  hatası elbette. Aralarında geçen ufak mevzulardan bağları koparıp atmışlar hiç düşünmeden. Gerçi bana küçüktür onlara büyük bilemem. Neyse ne yine de akrabalığı bitirmek için hele de fani dünya da saçma geliyor. Elimde soy ağacı listemle dedim bundan sonra her biriyle görüşeceğim, en azından bayramlarda. Allah şahit yaptım da dediğimi ama hala evine gittiğim kişinin amcamın mı halamın mı çocuğu bilemiyorum ve adıyla hitap edemiyorum. Pot kırarım diye korkarak yanımda ki başka bir akrabama soruyorum adı ne diye. Bir kaç bayram arda arda görüştüğüm Bekir abiyi bile hala tam otutturamadım. Hatta yolda öylesine bayramlaşıp sohbet ettiğimiz karı kocayla aynı eve girince orada öğrendim meğer büyük halamın oğlu ile gelini olduğunu. Hasılı seni de görmeyi çok istedim Allah şahit, ama zaman benden hızlı çıktı. Senin de ahirete intikal ettiğini  bana Hüseyin amcamın kızı Fatoş müjdeli bir haber gibi verince bütün kanım damarımdan çekildi sanki. Ben en yakınımdan iki kişiyi kaybettim ,bilirim insan  kaybetmenin acısını. Kuracak bir cümle bulamadım. Gözyaşlarımın
akmasına da mani olamadım. Ölüm kelimesinin yüzü ne kadar soğuk, bir haşyet kaplıyor insanın iç yerini.  Üzülmem için bir dolu neden varken en çok nedamet hissi sarıp sarmaladı yüreğimi. Neden dedim ya neden  bir gününü ona ayırıp onunla vakit geçirebilirdin pekala, neden yapmadın. Çok mu önemli işlerin vardı, ya da ondan daha mı değerliydi vaktini heba ettiklerin. Şimdi çekeceksin zehir gibi kuracağın keşke cümlelerinin pişmanlığını. Asiye'm yosun gözlü kardeşim, biliyorum geç kaldım. Acele etseydim bir gün önce mesela seni tanıma fırsatım olacaktı.
Akşamında her gün bir güvercin gibi sekidiğin yuvana gittim. Tanıdık bir sima bile bulamadım odanın içinde. Suçlu gibi bir köşeye pusup oturdum. Halının desenlerini incelerken daha dün senin üzerinde yürüdüğünü düşündüm ve şimdi senin için gelenlerin ayak izleriyle dolu. Odadakiler senin koca tarafının akrabalarıymış. Senden için harika bir insandı, Asiye gibi var mıydı diyerek övgü dolu sözlerle anlatıyorlar. Allah seni inandırsın üzgün bir ifade aradım dakikalarca yüzlerinde lakin bulamadım. Bilmem belki de onlarında üzülme stilleri böyleydi. Boğazımdaki düğümleri biraz gevşettikten sonra sorabildim burada hiç mi akrabası yok diye. Ablan yan odadaymış adı da Halime. Seni hiç görmedim ama ablanın sana değilde Rahime ablana daha çok benzediğini fark ettim. Yavrum benim yavrun kalmış dünya da daha yenile on beş günlük misafirken. O ak sütünden ona nasip olan dünya gününden sadece on beş günmüş. Bundan sonra  senin kokunu asla duyamayacak olan minik oğlun. Ne kadar sevinmişsindir kim bilir onu kucağına aldığında.  En büyük kızın bile daha on sekizindeymiş, diğeri ondan iki üç yaş küçük. Beş kız bir oğlan koca dünya da yapayalnız kaldılar bu  kurtlar sofrasında. Ecel seni sıkıştırdığında altını değişiyormuşsun . Belki yorgunluk diyerek uzandın yatağına. Bebeği de bacaklarının arasına bırakmışsın. Belki son anların olduğunu düşündün ve biraz daha zaman istedin Yaradandan. Çok erkendi be Asiye'm çok erken.
 Ah Asiye'm bana hakkını helal et, yemedik içmedik birbirimizden ama biz akrabayız sorumluyuz birbirimizden. Bir yarana merhem olur, bir kez olsun gülümsemene sebep olurdum belki. Çok üzgünüm kardeşim seni tanıyamadığım için...Rabbim sana rahmeylesin inşallah. Yavrularını da şerli insanlardan muhafaza etsin.Beni de affet olur mu hatıramda ki  yosun gözlü , küçük kız...