19 Haziran 2019 Çarşamba

We Are Bad liars

Ne zaman bu kadar kötü yalancılar  olduk acaba? Doğruları kati surette savunurken hemde . Tükürüğümüz de boğulacağız salladığımız yalanlardan. Her gün yeni bir yalanın koynuna atarken dillerimizi nasıl yanacağımızın hesabını yapmak o fırıldak aklımızın ucundan geçmiyor bile. Varsa yoksa kendi doğru sandıklarımızın gerçekliğinin haykırılmasını istiyoruz Duyamayınca da yeni bir yalan daha salıyoruz ortamın dönek havasına. Hava dönüyor gün dönüyor biz de dönen tek şey dönemlerimiz.  Kendimize oluşturduğumuz dönemin ucundan kıyısından yeni bir ümit bulup onun da anasını belliyoruz. Beslenecek bir duygu kalmayana dek zerresine kadar sömürüyoruz. Doyana kadar doyduğumuzu hissedene kadar. Ne kadar kötü yalancıysak o kadar hızlı yakalanıyoruz vicdanımız ilerde çevirme yapıyor. Daha çok prova yapmamız gerektiğini hatırlatıyor. Ve bir daha ki yalana biraz daha hazırlıklı girişiyoruz. Yutturuyor muyuz hayır. Çünkü biz yalan söylemekte başarısız kötü yalancılarız. Ele veriyoruz kendimizi  kurduğumuz bazı cümlelerde. Açığımızı enselettiriyoruz kendi elimizle. Bozguna uğruyoruz yalanı ustalaştıramadığımız için. Yalandan da vaz geçemiyoruz yalansız da duramıyoruz bir yerde. Yalan da başarısız olanlar her dem karşılaşıyor bir yerde ne kadar birbirlerine benzeseler de kötü yalancılar yapamıyorlar aynı yerde. Ayrı yerlerde iyi yalancılarla anlaşmak daha kolay geliyor. Kolay da işimize geliyor. Biz kötü değiliz sadece kötü yalancıyız. Herkes neye inanmak istiyorsa onu duymak istiyor, ve özgür bırakıyoruz duymak istediklerini. Onlar yalanı gerçeğe tercih etmek istiyorlarsa bir yeni yalan daha sallıyoruz, arz talep netice de yalan da yalan sayılmaz. Sadece biraz daha az bir gerçeği süslü bir şekilde sunuyoruz taleplerine. Hayırlı olsun diyoruz yeni yalanın biraz da böyle oyalan. Siz  bekleyin ilerde daha mantıklı yalanlar bulurum biraz üzerinde çalışıp yeni bir kılıfla getiririm önünüze. Sizi mutlu etmek benim görevim ne de olsa alın bu da size  özel olsun, sizin için en yeni en en en harika çalışmam. Çok çaba sarf ettim kaç doğrumu heba ettim bu uğurda sırf siz  üzülmeyin  diye. İyi bir yalancı olmak o kadar kolay değil öğreneceğiz açık bırakmamayı, iyi yutturmayı, kılıfını cuk oturanından yapmayı, kişiye özel yalanlar bulmayı... Acemiyiz üstad! Koydum kafaya, yalanda master yapmaya. Hissetmediğim bir çok şeye şakadanak evet diyebildiğim ve 'hayır'ı lügatımdan kaldırdığım o gün siz bile alkışlayacaksınız beni ayakta. Göreceksiniz yalancılığı nasıl mesleğe çeviriyorum ve nasıl mutlu oluyorum. Nasıl herkesi de mutlu ediyorum. Gerçek dünyaya hoş geldim. Evet elim boş geldim ama size kocaman bir yalanla geldim sizi seviyorum tüm yalanlarınıza tüm haksızlıklarınıza, kötülüklerinize, tüm hatalarınıza rağmen. En kişiliksiz olanınızı bile çok seviyorum. Sizi kendimden bile çok seviyorum. Kendimi atarım sizi atmam. Benden daha değerlisiniz siz hepiniz. Ben kimim ki? Sahi ben kimim, kimdim, kim olmam lazımdı onu da hatırlamıyorum. hatırladığım tek şey iyi bir yalancı olmaktı...Hepinize yalandan başarılar diliyorum, pardoncağızım yalan konusunda başarılar diliyorum...

13 Haziran 2019 Perşembe

İnsan Cesedinden Gübre Yapımı

 Bir ay önce bu haberi sadece başlık olarak okumuştum ve tüylerim ürpermişti. "Amerika'nın Washington eyaleti insan cesetlerinin gübreye dönüştürülmesine izin veriyor"
İlk önce ne yapıyorsunuz arkadaş dedim. Bir ahbun ile aynı değerde mi gördünüz insan cesedini? Toprak kabul ediyor da size ne oluyor dedim, lakin onlar zaten  yakıyorlar. Binaenaleyh onlar için değişen tek şey para meselesi. 
Sonra araştırdıkça bir nevi haklı olduklarını anladım. Yedi yıllık bir araştırmanın neticesinde alınan bir kararmış. Öyle hadi bakalım cesetleri toplayıp gübre yapalım dememişler. Tabii bu uygulama da paralı.. Bu işlemin fiyatı 5000 bin dolar. Tabi normal yakmalı bir cenaze töreni fiyatından daha uygun o ise 7000 dolar. Yani ölmek belki de bir Türkiye'de bu kadar ucuz. Bir kefen bir hoca bir kürek iki definci bitti vesselam. 
İlerleyen yıllarda belki bu yasa Türkiye'ye de gelecek. Dirimizden elde edilemeyen hayrı cesedimizden elde etmek amaçlı cenaze levazımatçısı şirketler tarafından evlerimizden alınıp sonra evde ki orkidenin dibine konulmak üzere teslim olunuruz. Mantıklıdır da kim bilir. Kabristana gitmeye üşenenler için alternatif bir yol da olabilir. Her gün ziyaret etme şansı doğar, sohbet etme hakkı da. Bahçesi olanlar için daha uygun. Meyva ağaçlarının gübreye ihtiyacı çok. Annenizin gübresi sayesinde o senenin elma rekortmeni olabilirsinz. Hem her yediğinizde "hımm tıpkı annem kadar tatlı" diye düşünürsünüz.  Öte yandan topraktan geldiğimizi düşünürsek yine toprağa dönmüş oluyoruz. Ana vatanımız toprağın bağrına tıpkı geldiğimiz gibi üryan. Şaka bir yana ben evladım tarafından dolaylı da olsa yenilmek istemem. Ya da bir saksı dibinde sulanmayı bekleyen bir çiçek yancısı  olmayı da..  Bir mezarım olsun, taşımda da al bayrağımın resmi, gelsin ziyaret edip başımı şişirsinler dertleriyle falan. Akıllarına gelirse belki bir Fatiha da yakalarım. Bir çam bir gül dikerler azabım hafifler en azından. Şöyle bir soru da gelmiyor değil aklıma "acaba kabrin içinde mi daha rahat eder insan gübre olunca mı" Azabımız az mı olur çok mu? Tabii azabı çeken ruh ise ne toprakta yatmanın önemi var ne de gübre olmanın  :(
Ne diyelim ölümün de hayırlısı, öldükten sonrasının da... 

7 Haziran 2019 Cuma

Seni Hiç Tanımadan Kaybetmek

Seni en son ve ilk gördüğümde on yaşlarında küçücük bir kızdın.Hangi amcamın vefatıydı bizi buluşturan şimdi anımsayamadım. Annenin dizinin dibinde oturmuş, etrafı boş gözlerle anlamlandırmaya çalışıyordun. Köyden buraya gelme sebebin bir düğün dernek olsaydı seninle belki de arkadaşlık yapma şansım olurdu. Ben de arkadaşlık etme konusunda her zaman ki gibi kimi zaman çekingen kimi zaman atılgan olduğum için böyle bir ortam sağlayamadım. Ondan sonra da arada bir akraba ortamlarında bir kaç kere ismini duydum. Yıllar önce ablanın taziyesine gittiğim de yine adın vardı ortada. Ya sen erken gitmiştin ya ben geç kalmıştım. Can gözüyle seni yine görememiştim. Ama o gün kuzenim kim benim neyim oluyor tam bir liste yapmış bana vermişti. Komik gelmesin lütfen, görüşmeyince insan nereden bilsin Asiye benim halamın mı amcamın mı kızı. Çoluk çombalak her ailede beş altı tane. Dokuz kardeşin kimi başka şehirlerde kimi köyde. Yolda laf atsa bilmeyeceğim, küfrederim yine bana döner. Büyüklerin  hatası elbette. Aralarında geçen ufak mevzulardan bağları koparıp atmışlar hiç düşünmeden. Gerçi bana küçüktür onlara büyük bilemem. Neyse ne yine de akrabalığı bitirmek için hele de fani dünya da saçma geliyor. Elimde soy ağacı listemle dedim bundan sonra her biriyle görüşeceğim, en azından bayramlarda. Allah şahit yaptım da dediğimi ama hala evine gittiğim kişinin amcamın mı halamın mı çocuğu bilemiyorum ve adıyla hitap edemiyorum. Pot kırarım diye korkarak yanımda ki başka bir akrabama soruyorum adı ne diye. Bir kaç bayram arda arda görüştüğüm Bekir abiyi bile hala tam otutturamadım. Hatta yolda öylesine bayramlaşıp sohbet ettiğimiz karı kocayla aynı eve girince orada öğrendim meğer büyük halamın oğlu ile gelini olduğunu. Hasılı seni de görmeyi çok istedim Allah şahit, ama zaman benden hızlı çıktı. Senin de ahirete intikal ettiğini  bana Hüseyin amcamın kızı Fatoş müjdeli bir haber gibi verince bütün kanım damarımdan çekildi sanki. Ben en yakınımdan iki kişiyi kaybettim ,bilirim insan  kaybetmenin acısını. Kuracak bir cümle bulamadım. Gözyaşlarımın
akmasına da mani olamadım. Ölüm kelimesinin yüzü ne kadar soğuk, bir haşyet kaplıyor insanın iç yerini.  Üzülmem için bir dolu neden varken en çok nedamet hissi sarıp sarmaladı yüreğimi. Neden dedim ya neden  bir gününü ona ayırıp onunla vakit geçirebilirdin pekala, neden yapmadın. Çok mu önemli işlerin vardı, ya da ondan daha mı değerliydi vaktini heba ettiklerin. Şimdi çekeceksin zehir gibi kuracağın keşke cümlelerinin pişmanlığını. Asiye'm yosun gözlü kardeşim, biliyorum geç kaldım. Acele etseydim bir gün önce mesela seni tanıma fırsatım olacaktı.
Akşamında her gün bir güvercin gibi sekidiğin yuvana gittim. Tanıdık bir sima bile bulamadım odanın içinde. Suçlu gibi bir köşeye pusup oturdum. Halının desenlerini incelerken daha dün senin üzerinde yürüdüğünü düşündüm ve şimdi senin için gelenlerin ayak izleriyle dolu. Odadakiler senin koca tarafının akrabalarıymış. Senden için harika bir insandı, Asiye gibi var mıydı diyerek övgü dolu sözlerle anlatıyorlar. Allah seni inandırsın üzgün bir ifade aradım dakikalarca yüzlerinde lakin bulamadım. Bilmem belki de onlarında üzülme stilleri böyleydi. Boğazımdaki düğümleri biraz gevşettikten sonra sorabildim burada hiç mi akrabası yok diye. Ablan yan odadaymış adı da Halime. Seni hiç görmedim ama ablanın sana değilde Rahime ablana daha çok benzediğini fark ettim. Yavrum benim yavrun kalmış dünya da daha yenile on beş günlük misafirken. O ak sütünden ona nasip olan dünya gününden sadece on beş günmüş. Bundan sonra  senin kokunu asla duyamayacak olan minik oğlun. Ne kadar sevinmişsindir kim bilir onu kucağına aldığında.  En büyük kızın bile daha on sekizindeymiş, diğeri ondan iki üç yaş küçük. Beş kız bir oğlan koca dünya da yapayalnız kaldılar bu  kurtlar sofrasında. Ecel seni sıkıştırdığında altını değişiyormuşsun . Belki yorgunluk diyerek uzandın yatağına. Bebeği de bacaklarının arasına bırakmışsın. Belki son anların olduğunu düşündün ve biraz daha zaman istedin Yaradandan. Çok erkendi be Asiye'm çok erken.
 Ah Asiye'm bana hakkını helal et, yemedik içmedik birbirimizden ama biz akrabayız sorumluyuz birbirimizden. Bir yarana merhem olur, bir kez olsun gülümsemene sebep olurdum belki. Çok üzgünüm kardeşim seni tanıyamadığım için...Rabbim sana rahmeylesin inşallah. Yavrularını da şerli insanlardan muhafaza etsin.Beni de affet olur mu hatıramda ki  yosun gözlü , küçük kız...

30 Mayıs 2019 Perşembe

Teşekkürü Bir Borç Bilirim

Merhabalar Arkadaşlarım, kardeşlerim.
Beni Amerika'dan, Mısır, Rusya, Portekiz, Almanya'dan   Bosna Hersek'ten okuyan sizlere çok teşekkür ederim. Bazen Ukrayna'dan da tıklandığımı görüyorum. Yalnız olmadığımı anlıyorum  ve bu his beni mutlu hissettiriyor. Arada bir farklı ülkelerden okuyanlarım da oluyor. Ama bu saydığım ülkeler sadık okuyucularım. Benim yazılarımı okuduğunuzdan ortak duyguları paylaştığımızı düşünüyorum. İlerde farklı konseptlerde de yazılar paylaşacağım. Bu arada Türkiye' den de bayağı okuyucum  var onu da söylemeliyim. /http://www.turkiyeaktuel.com/ http://www.sivasbulteni.com/suya-yazi-yazmak-387yy.htmda köşe yazarlığı yapıyorum Yazılarımı oradan da takip edebilirsiniz. Hepinize mutlu ve huzurlu günler dilerim. Sivas'tan bol bol selam gönderiyorum. Hoşça kalın,sevgiyle kalın...

29 Mayıs 2019 Çarşamba

Bir Dost Nazarından

..
Sevgili Dost !
Kalemi özel ,
kelamı güzel insan.
Hayatımıza anlam yüklemeyi ;
duraklarda bekleyen yolcu .,
kendimizi de ,
yani insan olarak kalbimizi de
birer halk otobüsü
ya da .,
hatlı minibüs gibi düşünürsek ..
Kimi duraklardan “uzun mesafeli”
yolcu çıkmaz , düşüncesiyle
her durakta oyalanmamak lazım !
Almışsak gayr-i ihtiyari birkaç lüzumsuz kısa mesafeli yolcu , sabırla o’nların “müsait bi yerde !” demesini
iç dikiz aynasından itina ve sabırla beklememiz gerek ..
🤔

Evet.
Başlayan her şey biter
insan ömrü de dahil buna
ama .,
her şeye takılıp ,
her şeyi kafaya takarsak
ya yolculuk çekilmez ,
ya da .,
kaza yapıp uçacağımız derelerden
ne kadavramızı ne de arabamızı
gerisin geri yol kenarına
hiç bir çekici çekmez , çekemez !
Düştüğümüz çukurda ,
aracımız da , kadavramız da
çürür gider mazallah !!!
👀

Herşeyin bir kalbi , bir ruhu varsa günlerin kalbi de gecelerde saklı ..
Gizeminde kaybolduğun zaman mefhumunun kapısını aralamak istiyorsan ..
Hayatın girdabında boğulurken
bir lahza da olsa nefes almak ..
Madde aleminin mengeneli kalıplarından sıyrılarak ,
bedenin ağırlığından kurtulup ötelere geçit açmak ..
Beden ağırlığı demişken
bak aklıma ne geldi ;
kadından bahsederken kimileri , 90-60-90 aritmetiği gözü ile muhabbeti iltifatla başlatır ya .,
öyle olmamalı ., bu benim hoşuma gitmez!di mesela eğer ben bir kadın olsaydım !
😊

Mesela bu açıklamamda
samimi olmasam
bu yazıyı yazarken
sana ;
“Sevgili dost” yerine ,
“Güzel Kadın” yazarak başlardım.
☺️

Değil!misin ?
Hayır , hayır güzelsin de ,
beni ilgilendiren önce güzel yüreğin.
Önce insan , sonra erkek
ya da ., kadın !
Yani önce insan ,
sonra ne olursan ...
🤗

Yüreği güzel olmayan kadın
dünyaca ünlü aktrist
Angelina Julie olsa ne yazar ,
yüreği güzel olmayan erkek
atletik yapılı , fiziki görkeme sahip
Brett Pıtt olsa ne yazar ?...
🤔

Her iki tiple de yola çıkılmaz ,
çıkılırsa bile yol alınamaz.
Ağır egolar ,
ağır tripleri doğuracağı
için ,
ömür dediğimiz halk otobüsüne , minibüsüne ağırlık yapacağı
için ,
ikide bir lastik patlar , yolda kalınır ...
👀

“Günün kalbi de gecelerde saklı”
dedim de .,
evet aynen öyle.
Öyle olmasaydı sabah namazını
kullar sabah saat 09:00-10:00’dan önce rahatını bozupta kalkıp kılmazdı !!
🤔

Hülasa ,
sonsuzluğun vecdine dalıp atom parçacıklarından tut da ,
alemin esrarlı dönüşüne dek tüm varlığın sükut bulduğu yerde
visale ermek
istiyorsan ..
Birinin elini tutmaktan
ziyade ,

“tut elinden gecenin ...”
🤗

Bir Dost Nazarından...
(db)
29.Mayıs.2019
🤓
...
Bu gece sabaha karşı
nedendir bilinmez
ama .,
ilham zillim ! pardon perim ;
Adı zilli , kendi perim 🧚‍♀️
senin için konmuşcasına omzuma ,
gagaladı durdu kafamı !!
👀

Yaz dedi yaz ,
bu seferlik de
Cahide Sayaca için yaz !
Hay Allah !
Olmaz öyle şey ,
ben kimsenin adına şiir yazamam ,
akıllı dur zilli desem de ;
ısrarla , itirazla hayırrrrr !!! yazacaksın o kadar ?.. 😡deyince ;
Vardır dedim
bunda da bir hayır ?..
ve yazdım.
✍️

Beğenmezsen ,
yani
olmamışsa
affola efem !
☺️

Yazdım çizdim ,
altına da senin imzanı kaşeni şeedtim ,
attım ....
🤓


...

"Unuttum ..."

Yıllar yılı
gaip'den bir ses kulağıma
sanki ,
"unut" dedi durdu usulca.
Ben bunu hep
"umut" sandım , umutlandım
yıllarca ..
🤔

Umut sandım , unut dedi.
Unut dedi , umutlandım.
Ben insanım.
O'nları da insan sandım
ve .,
sırf bu yüzden öyle böyle
değil ,
hemde çok
ama .,
çok umutlandım ..
🙄

Her
umutlanışta'da kazıklandım
ve .,
neden sonra anladım
ki ;
unut demek
umutlanmakla değil ,
unutmakla , silip atmakla
alakalı bir
emir komut imiş gaipten
gelen ..
🤨

Ben
bunu çok geç anladım !
Ya şimdi mi ?
Henüz büyüdüm , çocuktum.
Yaşananları
ve .,
yaşatanları hepten sildim

"unuttum ..."
😏
Bir Resmin Anlattıkları
Cahide SAYACA
Möhür-İmsa
😎
29.Mayıs.2019

İkram Doymuş

Cahide

Cahide

15 Mayıs 2019 Çarşamba

İlk Göz Ağrım Annem'e

Yıllar nasıl da tez geçiyor farkına bile varamadım. Yirmi beş yıl önce mayısın on dördünde ben yirmilik dişimin acısıyla uğraşırken sen  dışı süslü içi boş bu dünyaya gelmek için tüm gayretinle beni nasıl sıkıştırmıştın. Bir pazar günüydü ve piknik için sepeti hazırlamam emredildiğinde ben öylesine  sancılandığımı söylemiştim. Her zaman telaşlı biri olan babaannen velveleye vermişti ortalığı. Doğum sancısı çektiğimi bile bilmiyordum, daha on sekizimde  gencecik bir kadındım. Hayatımın en muammalı günlerinde en çok sana tutunmuştum bu dünyada kalmak için değil birlikte  gitmek için. Oysa sen birlikte yaşamamız için çılgın gibi mücadele etmiştin. Bende buyur gel bakalım bizim için yazılanın yükünü birlikte paylaşalım madem diyerek tutmuştum o minik beyaz ellerini. Anneler günüydü seni kucağıma aldığım gün.
Geceleri çok ağlardın o tatlı uykumdan kaç kez uyandım sıçrayarak çok sormuşumdur "kim bu ağlayan bebek" Hatta ölmeni bile istemişimdir içten değil belki ama dilimle. Dedim ya küçüktüm bir bebeğin annesi olmuştum aniden daha kendimi bile tanıyamazken. Ve uykularım öyle tatlıydı ki kafamı nereye koysam uyuyabilirdim. 
Allah bana dünyanın en değerli hediyesini vermişti anneler gününde. Seve seve kabul etmiştim  ne denli bir yükün altına girdiğimi bile bilemeden. Senden önce ağır aksak olan anan atom karınca olmuştu her şeye. Çok şey değişmişti artık bana ait olan o küçük odada ki hayatımda. Gözlerimi açtığımda bana  yarım ay gibi bakan o masum gözlerin içindi en çok ta hayata tekrar tutunmam ve sevmeye çalışmam. 
Öyle özenerek giydirirdim seni, bir leke olsun hemen yıkar geçirirdim üstüne jilet gibi ütülediğim yeni cicilerini. Her gün bir leğen dolusu kirli çamaşır yıkardım seni mis gibi tutmak için. Seni en çok sevgiye muhtaç olduğun o yıllarında çok ta sevemedim ilk göz ağrım. Doya doya öpecek vakit bırakmıyordu efendiler bana. Bitmek bilmeyen emirleri sınırsız temizlikleri doymak bilmeyen mideleri için canhıraş çalışırken seni hep birilerinin kucağına verirdim  emzirmek için alırdım sadece. Özür dilerim bebeğim seni kafi derecede sevemediğim için, o ilgi bekleyen  zeytin gözlerini saatlerce izleyemediğim için. 
Her zaman kendine yeten bir çocuk oldun. Ne zaman odaya girsem kendi kendine oynarken bulurdum seni. Mutlu olduğunu görürdüm civildeyen gözlerinde. Şimdi geriye dönebilseydim en iyi oyun arkadaşın olurdum. 
 Ergenliğine girdiğini anlayamamıştım yeniden anne olduğum o zamanlar. İçine kapanmış kendi dünyana çekilmiştin oysa. Bende iyi değildim yüküm artmıştı bir çocukla daha. Yetemiyordum artık yetmek istediğim ikinize ve ihmal ettiğim kendime. Ama inkar edemezsin değil mi? Her zaman anlayışlı ve yumuşak kalpli bir anneydim. Kızmazdım öyle her şeyine. Korurdum gücüm nispetince gücünü yetirmeye çalışanların güçlü gösterilerine. Şimdi olsa gücümün üstüne de çıkardım. Ruhunda açılmış ve hala kabuk bağlamamış yaralarının müsebbibi olan kim varsa silerdim daha en başından. Cesur değildim biliyorsun şimdi ki kadar , özür dilerim sadece kalkan oldum afaki yediğin  dayakların önüne. 
 Çok girdik birbirimize yakın tarihte. Boğazından az mı topladım çıldırmış ellerimi. Bir keresinde sen de benim saçımı çekmiştin ben hatırlatınca hemen elini yanına itmiştin. Hakkını veriyordun arada bir beni çığırımdan çıkardığımda attığım tokatların. Karşı gelmiyordun bu nasıl bir teslimiyetti ki? Oysa kardeşin daha elimi değdirmemişken basıyordu çığlığı. Ona bakınca anlıyordum ne kadar kadirşinas olduğunu. 
 Yine bir anneler günüydü ve tartışmıştık seninle en şiddetlisinden. Kırılmıştım bayağı affetmeyecektim uzun süre. Ama seninle yaptığımız muhabbetler sabote ediyordu  zorla aldığım küs kararımı. Aldığın pahalı hediyelerini elinin arasına sıkıştırıp gelmiştin odama, mahcup ve kırgın bir ifadeyle. Küs halimle konuşmuştuk saatlerce. Birbirimizde ki kredinin çoktan bittiğini ama birbirimize de ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatmıştık muşambanın desenlerini izlerken. Arkadaş olalım derken anne olduğumu unuttuğunu uzun uzun anlatmıştım.Ve zaman demiştik düzeltecek arada ki kırgınlığımızı... 
Ailemize yeni katılan kardeşine derin derin bakarken anlamıştım o gün büyüdüğünü. Her ne kadar bencil gibi görünsende en son kendini düşündüğünü fark etmiştim en küçüğünüzü ayağında sallayarak uyuturken..
Aynı ev içinde olduğumuz halde sanki aylardır görüşmüyor muşuz gibi birbirimizi bulduğumuz yerde nasıl da harlıyoruz muhabbetin altını. Bazen gözlerimiz ufalıyor uykudan hala da bitirememişiz bu son dediğimiz cümlelerimizi. İzlediğimiz ortak filmleri nasılda heyecanla yorumluyoruz. ve aynı sahnelerin bizi nasıl etkilediğini vurgularken.
Arkadaşlarını benimle tanıştırdığına pişman oluyorsun bazen senden çok muhabbet ediyoruz diye. Kıskanıyorsun çok belli ,ama her seferinde de aynı hatayı yapıyorsun. Biliyorsun çekiciliğim var beni tanıyan öyle kolay gidemez ha deyince. Ne yapalım anne kız olmamızı sen istemedin arkadaş olunca da böyle. Çekicen artık kahrımı nazımı, tribimi istesen de istemesen de.
İşte böyle seni ben doğurdum senin doğum günün ama benim doğurma günüm. Doğurma günüm kutlu olsun. Neyse seninde doğma günün kutlu olsun bakma gözünün altından bu nasıl doğum günü hediyesi diye. Hep birlikte daha nice film izleyip analiz edelim tartışalım icatları, bilim adamlarını, bilimi, felsefeyi, ben kafa yakan espriler yapayım sen kilitlenip kal ben kahkahalar atarken, aramızda alacak verecek hesabı yapalım hiç bitmeyen eksiklerimizden, ben küfredeyim sen uyar beni ne terbiyesiz oldun diyerek. Yazdıklarımı okuyayım sana, tartışalım üzerine  saatlerce, tüm hikayeme reform ekle sen yine her zamanki, şurası şöyle olsun burası böyle diyerek yeni bir kalıba sok ve bende ama bu benim hikayem diyerek  seni kovayım yanımdan aceleten. Bende senin hayran olduğum çizimlerine uzun uzun bakıp yeni fikirler vereyim çizim hakkında tek becerimin Cin Ali çizmekten öteye geçemezken...  Kafamız kızınca favori kafelerimize gidelim,sen  telefonuma el koy en önemli mesajları görmeyim diye elinin altına sıkıştırırken.  İmkanlı imkansız hayaller kuralım senaryolar yazalım uzun vadeli, gülelim dakikalarca değişen gidişatın rengine. Uzun bir vakit paylaşalım şu kısa hayatta herkese bol kepçe dağıttığımız o sevgi ve hoşgörürüyü en çok birbirimize verelim. Şahende' ye anlatayım seni daha anneymişim gibi  bile hissedemezken kendimi zorlayarak belki anneanne gibi hissederek anlatayım yaptığın şapşallıkları yüreğimi ne çok kaldırdığını. Canın sıkıldıkça poşetini toplayıp evi terk etmeye kalktığını. Hatta not yazıp yatağın altına koyup sonra da " anne yatağın altına bakma" derken aslında veda mektubunu okumamı istediğini...Ben yeni hobiler edineyim sen bana yeni malzemeler alıp gel bıyık altından gülerek... Hindistan'a gidelim  hayranı olduğumuz o sempatik Aamir Khan'la tanışalım, Saflığımıza gülelim maymunlara para çarptırırken... Kore'ye gidelim Kore usulü  kimçi ile ramyon yiyelim tıpkı onlar gibi ağzımız yana yana. Ha birde  en çok görmek istediğim Kudüs'e gidelim . Çekelim ard arda bende geziyorum karelerini. Yapalım işte aklımızdan geçen ne varsa elimizde fırsat varken. 
 Yıllar geçmiş sen fıkır fıkır halini  yavaşça devretmiştin erdeme. Ben girmiştim bu sefer ergenlik denen o delikanlı döneme. Evden çıkınca sürekli soruyordun ne zaman geleceksin diye. Bir anne gibi endişeleniyordun benim için. Demek ki sırasıyla yaşanıyordu hayatta her şey. Çaktırmıyorum ama hoşuma gidiyor bazen bana ebeveyn otoritesi kurman, dozunu aşmadığın sürece. Artık büyü diyorsun ya bana bana ne büyümek istemiyorum, biraz da ben çıkarayım tadını ergenlik süsü verilmiş biyolojik tehditle. Az da sen çek benim kahrımı , bekle yollarımı, için pır pır etsin başına bir şey mi geldi bu kızın diye.  Bu gece dışarı çıkmama izin vermedin, seni uyutur giderim dedim uyumam okula uykusuz giderim yine de seni göndermem diyerek çok direndin kontrole bile geldin yanıma. Nafile yenik düştün uykuya. Ben de gitmedim zaten bir günlük bebeğimi kime emanet ederim lohusayım üstüne. İyki doğurdum seni iyki doğdun ilk göz ağrım, deli fişşeğim, şahin bakışlım. Benim en büyük eserim senin o merhamet dolu kalbin. Ne mutlu bana  senin annenim. Artık sende sorumluluk sahibisin, annenin annesisin,  yüzde elli endişeli hallerinle



yarı anne oldun resmen, o yüzden hem doğum günün hem anneler günün kutlu olsun.    

13 Mayıs 2019 Pazartesi

Gerçek Karşısında Suskun Özler

Bugün yine hüzünden beslenmek istiyorum.Hüznü sevmem aslında ama  ruhumda bir yerlerde yarım kalmış  hüzünler yatıyor ve bana hakkını vermediğimi fısıldıyor. Evet belki de bu gece hakkını vermem gerekiyor. Her şeyi hızla yaşadığımı hatırlıyorum. Yeni bir ayakkabıya sahip olan gencin mutluluğu geliyor gözümün önüne. Oysa ne çok ayakkabı alıyor giyiyoruz ve hiç mutlu olamıyoruz değil mi? Sonra arabanın bagajında bir dolu oyuncak varken içinden tek bir araba seçmeden önce hem mahçup hem sevinçle bakan o sevimli çocuğu hatırlıyorum. Oda dolusu oyuncağı olan ama bir türlü yetinemeyen diğer çocuklarımız geliyor aklıma. Kendi dünyasından bize attığı bakış karşıma dikiliyor zamanlı zamansız ve utanıyorum yetinememezliğimden. Sonra hüzüne sarılıyorum aniden. Üzülüyorum yine ben mutluyken mutsuz olanları düşününce. Dünyanın nasıl zindana dönüştüğünü ve azılı sapıkların her yerde kol gezdiğini gördükçe utanıyorum insanlığımdan. Yapılan her kötülükte benim de parmağım varmış gibi tiksiniyorum kendimden. Kendi türümün yaptığı her türlü kötülüğü iğrençliği zulmü hatırlayınca en çok kendime lanet ediyorum. Belki de bir yerlerde bir kötülüğe engel olabilirim ama ben kendime yeteyim nefsimi eğleyeyim diyerek vicdanımın kör oluşuna nasıl alkış tuttuğumu anlıyorum aniden. İnsan kanıyla beslenen vampirleri gördükçe kılıçlarını ben bilemişim gibi kötü hissediyorum. Vardır bir parmağım onda da diyorum her gece uyumaya çalışırken. Yıllarca dimağımdan silinmeyen bir video geliyor aklıma. Kollarına taşla vurularak kırmaya , koparmaya çalışan lanetli insanlar takılıyor çerçeveme. Sırasını savan mazlumun diğerini ne çok anlamla izleyen gencin çaresizliği dikiliyor karşıma. Ne çok kahrolduğumu halen bile anımsıyorum daha dün gibi. En azından lanet istemeliydim diyorum Yüce Hak'tan. Yıllar geçse bile değişmeyen bu acı gerçeğin kadrolu izleyicisi olarak duadan başka bir şey yapamadığımı düşünerek kendime de lanet ediyorum. Ben hüzünlenmeyeyim de kim hüzünlensin kim üzülsün diyorum. Ve bu gece yarım bıraktığım tüm gerçek olmamasını dilediğim o gerçeklere gerçekten hüzünlenmeliyim. Fehmetmeliyim sermayemin azaldığı zamanın çarkının hepimize cimrice davrandığı bu dünyada daha ne kadar kalacağımı bilmeden acele tarafından üzmeliyim kendimi gözümü kapattığım tüm kötülüklere. Bari bunu yapayım diyorum zavallıca. Zorlayarak ta olsa dökmeliyim iki damla yaşımı, kefaretim olur belki payımın olduğunu hissettiğim her zorbalıkta. Affedilmem için o mazlumlar tarafından incitmeliyim o tatlı canımı. Hissemi almalıyım belki bir yarım baş ağrısı bir göz sızısı olarak. Yapacak hiç bir şeyimin olmaması bana verilmiş en büyük cezadır kim bilir bu kadar bilinmezlik içinde. Küfretmeliyim en koyusundan nadasa bıraktığım iyiliksever yanlarıma ,her gün tatmin etmek için altına pamuk yataklar döşediğim nakıs bedenimin her yanına. Yakmalıyım ezber bozmayan haberler duyduğumda üzülmeyen şu kulaklarımın canını. Canına okumalıyım şu dünyadan öylece izi gölgesiz gidecek olan adıma.
 Belki hissettiğim şu kıllet kederim kefe'nin gözünde dirhem ağırlık yapar da yırtarım AllahuA'lem. Acır belki şu kaderin makusluğuna sığınan biçare kuluna. Gelin birlikte hüzünlenelim acizliğimizin farkına varmadığımız acizliğine
ve bitmek bilmeyen doyumsuzluklarımıza...                         
                                                                                Cahide Sayaca

7 Mayıs 2019 Salı

özlemeyi de özleyeceksin

Bugünü de özleyeceksin kaçarın yok tıpkı dünü özlediğin gibi. Yaşadığın sürece özlemin değişmeyecek tek hayatında. Belki bir şarkı belki bir  sima hatırlatacak sana o yıllarını. En sevmediğin anıların bile kapını çalacak bir gece. Gelme diyemeyeceksin , hatta gitmesin isteyeceksin  geçmişinden gelen o özlemi. Alıp sinene saracaksın sıkı sıkı. İç geçireceksin  zamanında geçmesini istediğin o günlere. Neden özlediğini bile anımsayamazken burnunda tütecek o günler. Kaybettiklerinin özlemi ağır basacak en çok. Yanındayken dinlemediğin, yüzüne ne kadar az baktığın gelecek aklına.O günlere dönmek isteyeceksin. Zamanın seni o yıllara götürmesini isteyeceksin çaresizce ve büyük bir arzuyla. O zamankinden daha çok şey yapacağını söyleyecek ant içeceksin yapacağına dair. Oysa dönmüş olsaydın yine aynısını yapacaksın bunu zaman da biliyor ama seni kırmayacak götürecek geçmişine ve sen yine aynı kayıtsızlıkla baş başa kalıp pişman olacağın özlemler yaratacaksın.
Yıllar geçmiş ve sen yine bugün de özlemlerin esiri olacaksın. Mutlu olduğunu fakat fark etmediğini  üstünden uzun zaman geçtiğinde anlayacaksın. Özlemekten yorulacaksın ama özlemekten asla vaz geçmeyeceksin. Özlemin kendisini bile özleyeceksin gün gelecek özleyecek bir şey bulamadığında. Yeniden biriktireceksin anılarını başkalarıyla başka zamanlar da. Unutma özlediğin hiç bir şey birbirine benzemeyecek. Hepsinin tadı farklı olacak dimağında. Yaşamayı özlediğin gibi bir gün ölmeyi de özleyeceksin. En kötüsü de özleyecek bir şeyin kalmadığında ağzında beliren tatsızlık ölümün özlemini büyütecek büyüyen kaoslarında. Kaoslarının bile özlemini çekeceksin yalnız kalmışsan hele. Özlemin bitmeyecek bu senin kaderin yaşadığın sürece. İnsan kalmayı becerebilirsen özlemek sana nimet gibi gelecek. Beceremezsen özleyecek bir yüreğin olmayacak. Hayatında için sızlayarak birini özledim demeyi özleyeceksin en çokta. Özelini de özleyeceksin tüzelini de.  Hulasa özlemenin  kendisini bile özleyeceksin...                                   

                     Bir şarkının hissettirdiği ve yazdırdıkları, İkinci  kitabım Gergef'i  yazarken sürekli dinlediğim ve ilham aldığım Hint şarkısı. Naina Re- Heart Touhing

Kendi Yazgını Yaz


        Hayatın akışında hızla ilerliyorum. Duygularım birbirine öyle bir dolanmış ki içlerinden gerçek ve sahte olanları ayırt etmekte güçlük çekiyorum. 2019 benim için kallavi sürprizler hazırlamış önce yazıyorum sonra yaşıyorum. Sanki kendi yazgım kalemime bırakılmış gibi. "Sana yazılanı beğenmedin al şimdi de sen yaz ve yaşa" deniyor. Ağzımdan çıkanlar aklımdan geçenler bir bir başıma geliyor. Kurduğum hayaller tek tek gerçekleşiyor. İçlerinde saçma sapan olanları o kadar çok ki. Kendime kızıyorum "mantık neresinde neden böyle anlamsız hayaller kuruyorum bak yaşıyorum sıralı sırasız, yapma artık dur" diyorum. Yok ama naçar  yine yeni  bir hayalin içinde buluyorum kendimi. Mutlu da oluyorum hani işin garibi. Hayal kurmaktan gerçek hayatı yaşamaya ve anlamaya fırsatım olmuyor. Yorulmuşum aslında her şeyden herkesten. Bir o kadar da insansız yapamıyorum. Kendimi aşıyorum bu günlerde. Ne kadar sosyal olduğumu fark ediyorum bir zamanların asosyal insanı olan ben ne kadar alışmışım iletişime. İliştirmişim yeniden insanları kendi özüme. Çok sorun yaşıyorum ama artık eskisi kadar şaşırmıyorum bilakis sürekli yaşadığım bir şeymiş gibi, garipsemiyorum. Şaşırmalarım rafa kaldırılmış, yalama olmuş belki de. Üzerime olgunluk elbisesi giyiyorum içimde ki çocuk büyümek istemiyorken. Yalanlar fısıldıyorum kulağına istediğimiz zaman giyeriz bu elbiseyi sen takma kafana yine kendin ol diyorum. Gülümseyerek inanıyor ya da inanmış gibi yapıyor bana.
   Benden daha yorgun yastığıma başımı koyduğumda uyanmamayı diliyorum yeni güne. Ne getireceğini bilememek beni kendine  biliyor. Uyanamazsam planlarını uygulayamaz sanıyorum. Aldanıyorum ve her sabah huzmeleriyle. "Haydi kalk "diyerek öpüyor alnımdan sonra sıfırdan başlıyoruz. Kucağımda ki itiraz dilekçelerimi saklıyorum yastığın altına. Bugünü de geçirelim yarın bakarız diyorum bir çaresine. Çaresiz saklanıyorum yeni aldığım elbisenin desenlerine. biraz bol geliyor üzerime, aynada bakınca kendime içimde ki boynu bükük çocuk sarılıyor belime" üzülme biraz rol yaparız o zaman  oturur beline"." Sadece insanların yanında giyersin biz bizeyken yaparız şımarıklıklarımızı,oynarız oyunlarımızı. Saklanırız bir köşeye sobeleriz habersizce kendimizi. Ama söz ver bana bundan sonra olduğu gibi anlatma bizi sakla sende herkes gibi gizlerimizi. Söz bende o zaman üzmem seni, her gün giyeriz, şen şakrak büyüyebilirim korkmadan , belki de büyümek o kadar da kötü değildir , baksana herkes büyümüş hatta  küçük çocuklar bile" diyor. "Evet diyorum haklısın saklamalıyım artık  seni ve olgunlaşmalıyım hızla, güvenli yerlerde sende anlarsın ve çıkarsın ortaya"....

       

10 Nisan 2019 Çarşamba

Naçar

                             
                                           
Dehlizlerdesin biliyorum her yanın mengene
Çıkamıyorsun içinde ki karmaşadan
Özlem gurbet uzayıp giden düşüncelerdesin
Düşündükçe kayboluyorsun biraz daha her şey de.
Soluksuz üzüldüğünün ve çaresizliğinin farkındayım,
Gel kalbime yaslan paylaşayım üzüntünü
Ortağın olayım bu günlerinin itme beni senden öteye
Gelemiyorum arada ki setlerden bir adım ileriye.
Hayatının köşesinde umarsızca izliyorum seni naçar
Eseflenme akışım, akışın sürprizleri de var
Uyanacaksın meleklerinin  güzel gülüşüyle,
Ve bir buse bulacaksın kirpiklerinin ucunda
Alıp saklayacaksın unutmak istediğin bu günlerin içinde...           

Cahide Sayaca 

15 Mart 2019 Cuma

Editörlüğe Başlamadan Soğudum...

Bir anda kafamda ampuller yandı ve dedim ek bir iş daha yapabilirim. Aklıma ilk ve tek olarak editörlük geldi. Sonuçta bende iki kitap çıkardım ve editörlüğünü kendim yaptım resmen. Hele ikinci kitabımda tamamiyle editörü bendim. Üstelik editör şahsı beni yayıncıya şikayet etmişti neymiş yöresel şive kullanmışım yok kendi kendime deyimler üretmiş deyimleri değiştirmişim. Kitap benim değil mi arkadaş ister şive yaparım ister deyimi değiştiririm. Parasıyla basıyorsunuz üstelik. Orası zaten ayrı bir konu .. Düzenlemesi gereken yeri düzenlemiyor saçma sapan yerleri yayıncının gözüne girebilmek için gösteriyor.Kapak fotoğrafını biz hazırladık, tuval çalışması yaptık,sonra fotoğrafını çekip  gönderdik.Arka kapağı da biz hallettik. Yani kitabın sadece matbaasıyla uğraştılar. Güya ilkinde yaşadığımı bunda yaşamam diye bu sefer bayağı bir araştırmıştım, bir hemşomdan methini duyunca hemen atladım tabi yine.Neyse hatırladım yine sinir oldum yayıncıda ayrı bir vakaydı. Konudan sapmayayım en iyisi. E dedim kolay iş hem oturduğum yerde yaparım artı kafamda nasıl bir neditörlük canlandıysa, ama internette yapabilirim diye düşündüm. Ta ki Kemal Küçükgedik'in o yazısını okuyana kadar. İlk sorusu 'sizin aklınızdan zorunuz mu var editörlük yapmak istiyorsunuz'  Halen pegasusta çalışıyor kendisi. Göründüğü kadar kolay olmadığını ve sırf kitap okuyamadığı için bir çok arkadaşının editörlükten ayrıldığını hele kitap seven birinin kitaptan nefret edecek aşamaya geldiğini okuyunca aman dedim kalsın. Sadece bir düşünce olarak kalsın. Tamam kolay hiç bir şey yok ama eğer sonunda kitapfobik olunuyorsa anlaşıldı bize göre değil. Oysa ne sevinmiştim  ah benim editlerim örlerim bende kendi kitabımı editörlerim....( bu arada işini hakkıyla yapan TDK dan anlayan hakiki editörler var onlar mevzunun dışında ama ben henüz rastlamadım)

POT KABIM

                    
                                                              
Kendimi bildim bileli, pileli, medcezirli bir ruha sahiptim. Ruhlar âleminde dağılım yapılırken bana da seçmece mi gelmişti. Dışı azbiaz cafcaf ruhu kof olsun mu oldu acaba… Bana ait olanlar bir ortak nokta bulamadılar yıllarca. Bedenim, dilim,  ruhum, aklım, kalbim hepsi ayrı dilden konuştu. Ara sıra bir halta yaramaya çalışan mantığım da apayrı dilden konuştu. Öyle yabancı öyle ayrıksıydı ki, lisanı halleri ben bu kargaşa içinde zaman zaman fıttırma noktasına gelmiştim. Bedenimin coğrafyasında egemenlikleri için bana savaş açmışlardı. Onlar kendi keyiflerine göre takınırken netice de ben de sahipleri olarak masaya yumruğumu arada bir vuruyordum. Ama nafile alışmışlık denen bir gerçek vardı. Hiç birine hükmüm geçmiyordu artık. Çok yorulmuştum, haddinden fazla baskı altındaydım. Çok sesliliği sevmeyen biriyken hem içimde hem dışımda bir sürü dırdır zırzır dinlemek durumundaydım. Hiç ihtiyacım olmayan şeyleri zaruret adı altında süsleyip emri vaki yapmaya başlamıştılar. Bir kukla,bir robottan ibarettim artık. Duygularım uzunca bir ceza yemiş ve terbiye olmuş gibi soğuk geçersizdi. Kabım potluk yapıyordu ruhuma. Şaşkınlık çaresizlik pörtlüyordu potlarımın arasından. Pörtedenek çıkan zayıflıklarım zafer kazanmışçasına arsız arsız el çırpıyor, kendimi kendi çöplüğümde rezil ediyordu. Rezilliğime mi ağıt yaksaydım, ağıtım için mi rezil olsaydım bilememiştim. Bu kadar isyanın içinde sadece uyumak için beynime dakikalarca dil döküyordum.Hadi beyinciğim şimdi uyuyalım, tüm sesleri kapat, yarın yine son ses açarsın, diye. Yinede içlerinde yüzümü arada bir güldüren beynim olurdu. Bu gibi nidalardan sonra anlaşma yapardık o tüm sesleri örterdi, bende gözlerimi… Ama diğerleri çok nankördü. Hele bu ruh bozuntusu çakma gölgem bana ait olduğunu unutup başka bedenlerde geziniyor, onlardan bana acı sızı öfke taşıyordu. Fabrika ayarında ki narin duygularım yetmezmiş gibi başka bedenlerin ruh ağrılarını da yaşamam için zorlamıştı. Bana neydi onun bunun derdinden ihtirasından ihtilafından… Beni her b*ka maydanoz yapıyor,  her gün incitiyordu. Kimin efendi olduğunu unutmuş hatırlattığımda da ‘beni özgürlüğe sen alıştırdın, şimdi kafana eseni bana zartadanak dikte edemezsin’ diye kafa tutuyordu…
Başka çocukların babası olmak zaten yeterince zordu hatta çekilemezdi, aralıksız  içimde hiç büyümeyen bir çocukla sabah akşam uğraşıyordum. Birde nefis denen mendebur mahlûk eklenmişti bu çıldırık gruba son anda. En tehlikelisi de oydu. Öyle tatlı yalanlar söyleyip öyle içten samimi fısıldıyordu ki can kulağıma; yanlış olabileceğini asla düşünemiyordum. Zaten nefis ile aklım çok iyi anlaşıyorlardı. Çoğu zaman birlikte; uzun vadeli-namus ahlak senetlerini, yalanlarla imzalıyorlardı. Sonra güle oynaya ruhumun çırpınışlarına aldırmadan, hatalar maratonunda çetin bir yarışa duruyorlardı. Bu bir tek benim kaderim miydi, yoksa herkeste böyle çelişkiler var mıydı?  Onların da eli uzun cisimleri hayatının içine edip edip sonra kenara geçip ‘dinlemeseydin bizi, uymasaydın bize’ diyorlar mıydı? Bu keşmekeş insanı hayatından bezdiriyor. Bu gidişata bir an evvel dur demem lazım. Dıştan bir gözle bakıp iyi ama acı dilli bir dost gibi kendimi azarlamalı eksik ve kusurlarımla yüzleşmeliyim. Egolarımdan kaprislerimden soyunup gerçeklerle tanışmalıyım. Duyun ey asi cisimlerim! Aldığım bu karar sizi muzdarip etsin...
Bundan böyle  ruhumla kabımı nikâhlayacağım. Unutmayın, bana da unutturmayın! 
                                                                                                          Cahide Sayaca  
                                                                                 

                                                 (Gergef adlı kitabımdan alıntıdır)