Kendimi bildim bileli, pileli, medcezirli bir
ruha sahiptim. Ruhlar âleminde dağılım yapılırken bana da seçmece mi gelmişti.
Dışı azbiaz cafcaf ruhu kof olsun mu oldu acaba… Bana ait olanlar bir ortak
nokta bulamadılar yıllarca. Bedenim, dilim, ruhum, aklım, kalbim hepsi ayrı dilden konuştu.
Ara sıra bir halta yaramaya çalışan mantığım da apayrı dilden konuştu. Öyle
yabancı öyle ayrıksıydı ki, lisanı halleri ben bu kargaşa içinde zaman
zaman fıttırma noktasına gelmiştim. Bedenimin coğrafyasında egemenlikleri için
bana savaş açmışlardı. Onlar kendi keyiflerine göre takınırken netice de ben de
sahipleri olarak masaya yumruğumu arada bir vuruyordum. Ama nafile alışmışlık
denen bir gerçek vardı. Hiç birine hükmüm geçmiyordu artık. Çok yorulmuştum,
haddinden fazla baskı altındaydım. Çok sesliliği sevmeyen biriyken hem içimde
hem dışımda bir sürü dırdır zırzır dinlemek durumundaydım. Hiç ihtiyacım
olmayan şeyleri zaruret adı altında süsleyip emri vaki yapmaya başlamıştılar. Bir kukla,bir robottan ibarettim artık. Duygularım uzunca bir ceza
yemiş ve terbiye olmuş gibi soğuk geçersizdi. Kabım potluk yapıyordu ruhuma. Şaşkınlık
çaresizlik pörtlüyordu potlarımın arasından. Pörtedenek çıkan zayıflıklarım zafer
kazanmışçasına arsız arsız el çırpıyor, kendimi kendi çöplüğümde rezil ediyordu.
Rezilliğime mi ağıt yaksaydım, ağıtım için mi rezil olsaydım bilememiştim. Bu
kadar isyanın içinde sadece uyumak için beynime dakikalarca dil döküyordum.Hadi
beyinciğim şimdi uyuyalım, tüm sesleri kapat, yarın yine son ses açarsın, diye.
Yinede içlerinde yüzümü arada bir güldüren beynim olurdu. Bu gibi nidalardan
sonra anlaşma yapardık o tüm sesleri örterdi, bende gözlerimi… Ama diğerleri çok
nankördü. Hele bu ruh bozuntusu çakma gölgem bana ait olduğunu unutup başka bedenlerde
geziniyor, onlardan bana acı sızı öfke taşıyordu. Fabrika ayarında ki narin
duygularım yetmezmiş gibi başka bedenlerin ruh ağrılarını da yaşamam için
zorlamıştı. Bana neydi onun bunun derdinden ihtirasından ihtilafından… Beni her b*ka maydanoz yapıyor, her gün incitiyordu.
Kimin efendi olduğunu unutmuş hatırlattığımda da ‘beni özgürlüğe sen
alıştırdın, şimdi kafana eseni bana zartadanak dikte edemezsin’ diye kafa
tutuyordu…
Başka çocukların babası olmak zaten yeterince
zordu hatta çekilemezdi, aralıksız içimde hiç büyümeyen bir çocukla sabah akşam uğraşıyordum.
Birde nefis denen mendebur mahlûk eklenmişti bu çıldırık gruba son anda. En
tehlikelisi de oydu. Öyle tatlı yalanlar söyleyip öyle içten samimi
fısıldıyordu ki can kulağıma; yanlış olabileceğini asla düşünemiyordum. Zaten nefis
ile aklım çok iyi anlaşıyorlardı. Çoğu zaman birlikte; uzun vadeli-namus ahlak
senetlerini, yalanlarla imzalıyorlardı. Sonra güle oynaya ruhumun çırpınışlarına aldırmadan, hatalar maratonunda çetin bir yarışa duruyorlardı. Bu bir tek benim kaderim
miydi, yoksa herkeste böyle çelişkiler var mıydı? Onların da eli uzun cisimleri hayatının içine
edip edip sonra kenara geçip ‘dinlemeseydin
bizi, uymasaydın bize’ diyorlar mıydı? Bu keşmekeş insanı hayatından
bezdiriyor. Bu gidişata bir an evvel dur demem lazım. Dıştan bir gözle bakıp
iyi ama acı dilli bir dost gibi kendimi azarlamalı eksik ve kusurlarımla
yüzleşmeliyim. Egolarımdan kaprislerimden soyunup gerçeklerle tanışmalıyım.
Duyun ey asi cisimlerim! Aldığım bu karar sizi muzdarip etsin...
Bundan böyle ruhumla kabımı nikâhlayacağım. Unutmayın, bana da unutturmayın!
Cahide Sayaca
(Gergef adlı kitabımdan alıntıdır)
Bundan böyle ruhumla kabımı nikâhlayacağım. Unutmayın, bana da unutturmayın!
Cahide Sayaca
(Gergef adlı kitabımdan alıntıdır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder