29 Eylül 2014 Pazartesi

Bulgurcuyum bende...



Yine yağmurlu bu günde.Aralıksız nerdeyse,oda benim farkettiğim kadarıyla 3 gündür yağıyor.Arada bir şiddetini artırıp eğik eğik sicim gibi boşalıyor.Kasım ayındayız,tüm yurtta olduğu gibi Sivas ta bolca nasipli yağışlardan.Yağmuru severim.Ama bu kapalı havalar ruhumu daraltıyor.Hiç bir işe el atasım gelmiyor.pırasa var menüde.Pişirmek benim asli görevim her zamanki gibi.Pek aram yok mutfakla.Silah zoruyla varıyorum tencerenin tavanın başına.Elim mecbur.Şu boğaz harbinin varmı dünyada eşi?...
Ateşe koyduğum pırasanın kokusu beni gençkızlığıma götürdü.Çokca pişerdi bizim evde kış günleri.Annem bulgurlu,patatesli yapardı.Babam tam bir bulgur müdavimiydi.Hemen her gün bulgulu bir aş kaynardı dört gözlü ocakta.Bulgur çorbası,pilav domatesli sade,içli ,sulu köfte...
Annem evde bişey kalmadı herif deyince garı daha ne olsun bulgur,var pirinç nohut var derdi.Bu cümleleri kaç defa duydum bilinmez,babamın alın terinin aktığı,tırnağıyla dişiyle kurduğu bu evde.Bende severim bulgur pilavını,yanında cacıkla.Annem bilir sevdğimi ,arada bir ben gitmeden pişirip demlenmeye bırakır.Çok sevdğim bu ikiliyi iştahla kaşıklarım,bende babama çekmişim,bulgurcuyum...
Yağmur hala dinmedi.Nazlı gelin gibi sesssiz sessiz ağlıyor.Seyit berberin önünde 3 adam dikilmiş.Ordan burdan konuşuyorlar.Birisi kır saçlı,,orta yaşlarda.Üşümüş belli,eller cepte.Bir geri bir ileri salınıp duruyor.Sırtındaki ceket babamın ceketini ne kadarda anımsattı.Bayramlarda giyerdi babam benim çok beğendğim o ceketini.Ozamanlar moda,butikare kahve rengi,arkası iki yırtmaçlı.Babamın etli butlu olduğu yıllar.pek yakışırdı,benim yakışıklım olurdu.Gerçi kendimi bildim bileli hiç kilo tutmamış,balkon göbek yapmamıştır.Nasıl yapsınki yerinde duran biri değilki.Sürekli bişiler tamir eder,Elekrotla pencere demiri kaynatır,Demir makasıyla saclar doğrar.Arada bir bizide çağırır ,ucundan tutmamız için.Çayı çok sever.Maksimum üç bardak,zifir gibi koyu,maltepesizde içmez.Günde beş sefer.Dükkanın tavanına sopayla vurdumu tak tak,alırız''iki bardak çay koyun yav''mesajını.Küçük aliminyum demliğiyle minimum zamanda hazrlarız.İnce belli bardağı ve annemem ölen halasınıdan yadigar yeşili bozarmış dört köşe şekerliği hemen koştururuz.Çayı her bırakmaya gittğimde dükkan yoğun elektrot kokusuyla buram buram genizleri sızlatıyor.Ama onun aldırdığı yok.Siyah küçük bir radyosu var.TRT 1e ayarlı frekansı.Ozamanlar fm ler yok,sayılı kanallar var.Birde polis radyosu dinler .Babam dükkanın bir köşesinde ,radyoda türk sanat müziği çalıyor,ve havası sigara dumanıyla dahada boğucu.Kış günlerini sevmem o dönemler.Hep bir aradayız,evin en sıcak yeri burası.odadan dışarı çıkmak yürek istiyor.işkence gibi.O yıllar daha soğuk daha çetindi kışlar.Günlerce evin önünden kar temizlerdik.Sonra bir daha yağardı en az bir önceki kadar bereketli.Babam sert adamdı,yüzü pek gülmezdi.Sevgisini hep saklamıştır...
Berberin önündeki adam hala üşüyoreli cebinde.Sanki ellerini gömdükçe mini bir soba ısıtıyor onu..Yanındaki iri kıyım adam hararetle bir şeyler anlatıyor eliyle koluyla.Diğer adamın sadce bacakları zahirde.Siyah koca şemsiyesi hem görünürlükten hem yağmurdan koruyor bir nebze.Elinde sarı bir poşet ''sıçana dönmeden bir varaydım eve''diyerek el sallıyor....
Bir ayak tıpırtısı geliyor kulağıma ,mutfağa gelecekler galiba,yok yön değiştirdi ayak sesleri.Yok bugünde durmayacaak bulutların ağıdı.Damla damla ,çatılara ,bacalara,her zerreye yayılacak rahmet pınarı....
Cahide Sarıgül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder